Otuz yaşına gelmiş ve şimdiye kadar karşı cins ile sağlıklı bir ilişki kuramamış olan Efsun’un (Ezgi Mola) yıllar sonra lise aşkıyla karşılaşmasını ve aile üyelerinin verdiği direktiflerle onu evlenmeye ikna etme çabası sırasında başına gelen olayları konu alan filmde Ezgi Mola ve Murat Yıldırım, Ebru Cündübeyoğlu şarkı söylerken dans ediyor. Şebnem Burcuoğlu’nun son dönemin çok satan aynı isimli kitabından uyarlanan “Kocan Kadar Konuş” tipik bir Türk ailesinin ve Türk kızının en eğlenceli macerasını Kıvanç Baruönü yönetmenliğinde beyazperdeye taşıyor.

2008 yılında 1.000.000 kişiye ulaşan 120 filminin yönetmen ve senaristinden Çanakkale savaşı esnasında geçen bir aşk hikayesi sinemalarda.

Taşrada yaşayan Soner (Erkan Petekkaya) ve ailesi, maddi sorunlar nedeniyle İstanbul'a göç etmeye karar verir. Ancak Soner'in tek derdi maddi sıkıntılar değildir. Ailenin bir de Down Sendromlu çocuğu vardır. Bu durum işlerini çok daha güçleştirse de tüm zorluklara rağmen İstanbul'a giderler. Ancak devletin Soner'e vereceği maaş bile ailenin geçinmesine ve burada bir hayat kurabilmelerine yetecek kadar çok değildir. Tüm aile çok kısa süre içinde büyük şehirdeki hayatın da terkettikleri taşradan çok farklı olmadığını anlayacaktır.
Caner Erzincan'ın ikinci filmi Yeni Dünya'nın gişe geliri Down Sendromlular Derneği’ne aktarılacak.

Bir yetimhanede büyüyen ve birbirlerinden kopmamış iki arkadaşı oynayan Özge Borak ve Engin Hepileri'in tesadüfen karşılaştığı Merve (Başak Parlak) Hakan 'a (Engin Hepileri) aşık oluyor. Tarık ise (Barış Hayta) nişanlısı Merve'yi elinde tutmak için elinden gelen her şeyi yapıyor. "Aşk mı? Emek mi?" sorusunu soran bu aşk filmi, şimdiden izleyenleri gözyaşına boğacağı ve oldukça şaşırtacağı söyleniyor.

LAZARUS ETKİSİ içlerinde Frank (Mark Duplass) ve nişanlısı Zoe (Olivia Wilde)’ın da olduğu bir grup araştırmacının ölüleri geri getirmeyi başarmasını konu alıyor. Bu başarılarını dünyaya duyurmaya hazırlanırken, üniversitenin dekanı yer altında yaptıkları deneyleri öğrendiğinde projeyi anında kapatır ve bütün kayıtları ellerinden alınır. Frank, Zoe ve diğer ekip üyeleri (Donald Glover, Sarah Bolger ve Evan Peters) deneyi tekrar uygulamak zorunda kalır. Bu uygulama sırasında bir şeyler ters gider ve Zoe ölür. Herkes yıkılmıştır ve durumu kabullenemezler. Frank’in zorlamasıyla bu deneyi bir insan üzerinde denemek zorunda kalırlar. Deney başarıyla sonuçlanır, Zoe hayata dönmüştür ama yanlış giden bir şeyler vardır. Tamamen farklı bir karaktere bürünür. Ekip bu korkunç gerçekliğin içinde sıkışıp kalmıştır. Artık konu birini hayata geri döndürmek olmaktan çıkmıştır ve döndürdükleri kişinin gazabından kurtulmaya çalışırlar.

Oya Küçümen’in bir animasyon için yıllar sonra ilk kez mikrofon başına geçtiği filmde, genç ve henüz uçamayan bir ejderha olan Kokonat’a, ejderhaların ateş püskürmelerini sağlayan “ateş otu”nu koruma görevi verilir. Ancak Kokonat’ın bir anlık dikkatsizliğinden faydalanan bir hırsız ateş otunu çalıp, kaçar. Ateş otunu geri alması gereken Kokonat, yanına arkadaşları obur Oskar ve kirpi Matilde’yi de alarak yola düşer. Bu yolculukları sırasında diğer ejder türlerinin, ateş püsküren ejderhalardan hiç hoşlanmadığını fark eden Kokonat buna çok şaşırır. Onlara çok özel bir yetenek gibi görünen ateş püskürmek, aslında ejder dünyasında hiç de popüler bir şey değildir. Ejder Adası’nın uzun zamandır uykudan olan yanardağı patlayıp, adayı lavla kaplamaya başladığında ise Kokonat cesaretini toplayıp, ateş otunu ele geçirmek için mücadele etmek zorunda kalacaktır. Acaba kahramanımız bütün ejder türlerini bir araya getirip, adayı yok olmaktan kurtarmayı başarabilecek midir?

Yaşanmış bir hikâyeden yola çıkılarak beyazperdeye aktarılan film, Türkiye'den Kırgızistan'a farklı sebeplerle giden iki insanın yaşadıkları zorlukları ve bu süreç içinde pekişen dostluklarını anlatıyor.

Bodrum’un Çökertme köyünde, bir lokma bir hırka yaşayan Mustafali (Müfit Can Saçıntı), bu kez İstanbul üzerinden modern dünya ile hesaplaşıyor. Senarist Birol Güven, film için “İlk filmi seyredenlerin büyük bir çoğunluğu ‘Çökertme’de Mandıra Filozofu olmak kolay. İstanbul’da nasıl olacak?’ diye sordular. Bu sorular beni ikinci film için harekete geçirdi. Bakalım Mandıra Filozofu, İstanbul’da neler yapacak?” dedi.

Çizgi romandan beyaz perdeye uyarlanan ve Matthew Vaughn’un (Kick-Ass, X-Men First Class) yönettiği Kingsman: Gizli Servis kaba, ancak gelecek vaad eden bir sokak serserisinin gizli servis eğitim programına dahil olmasını konu alıyor. Henüz beş yaşında iken Gary “Eggsy” Price, babasını gizli bir askeri görevde kaybeder. Ailesi alışılmadık bir madalyayla ödüllendirilir ve aileye sadece bir kere yardım istemeleri için bir telefon numarası verilir. On yedi yıl sonra Eggsy (TARON EGERTON) annesinin evinde yaşayan ve işi olmayan bir gençtir. Trafikte yarattığı kaos sebebiyle tutuklanınca Eggsy madalyayı buradan kurtulmak için kullanır. Onu kurtaran Harry Hart (COLIN FIRTH) kusursuz bir ajandır ve hayatını Eggsy’nin babasına borçludur. Eggsy, Harry’nin ona çalışanı olarak vaad ettiği kaliteli hayatı ve fırsatları öğrenmek için çok heycanlıdır. Bu pozisyon gizli bir bağımsız istihbarat servisi ajanıdır. Eggsy kendisini her Kingsman ajanının geçmek zorunda olduğu rekabetli ve tehlikeli bir dizi ciddi testin içerisinde bulur. Aynı zamanda çok eğitimli , iyi bağlantıları olan insanların yanında serseri kimliği ona zorluklar yaratır. Bu sırada Harry, birçok akademisyen, bilim adamı ve ünlü insanların gizemli yok oluşlarının peşindedir ve bunlardan sorumlu olduğuna inandığı kişi Richmond Valentine’dır (SAMUEL L. JACKSON). Bir eko-savunucu olan Richmond Valentine ne pahasına olursa olsun dünyayı kurtarmak ve sonuçlarına herkesin katlanmasını isteyen bir teknoloji milyarderidir. Harry’nin yardımıyla Eggsy hem bir centilmen hem de bir ajan olmayı öğrenir. Ancak rakiplerini geçip Kingsman olmak tamamen onun elindedir. Acaba Harry ve Eggsy, Valentine’ın dahice planının arkasındaki rahatsız edici gerçeği öğrenebilecek mi?

"Sindirella" masalı, annesinin ölümünün ardından tüccar babası yeniden evlenen genç Ella'nın (Lily James) başına gelenleri anlatıyor. Çok sevdiği babasına destek olmak isteyen Ella üvey annesini (Cate Blanchett) ve kızları Anastasia (Holliday Grainger) ve Drisella'yı (Sophie McShera) evlerinde dostça karşılar. Ama Ella’nın babası ansızın ölünce, kendisinin kıskanç ve zalim yeni ailesinin insafına kaldığını görür. Sonunda küllerle kaplı bir hizmetçiden başka bir şey olmaz. Adı haince Sindirella olarak değiştirilen Ella umudunu yitirmeyerek, kendisine yapılan kötülüklere rağmen, annesinin ölürken söylediği son sözlere saygı göstererek "cesur ve nazik olmaya" kararlıdır. Ne umutsuzluğa boyun eğer ne de ona kötü davrananları hor görür. Bir gün ormanda cesur bir yabancıyla karşılaşır. Gerçek bir prens olduğundan, sarayda sadece bir çırak olmadığından habersiz, Ella sonunda ruh eşiyle tanıştığını hisseder. Öyle görünür ki kaderi değişmek üzeredir. Çünkü saraydan gelen ve bütün genç kızların katılması istenen balo daveti Ella'nın yakışıklı Kit'le (Richard Madden) tekrar karşılaşma umudunu arttırır. Ne yazık ki, üvey annesi baloya katılmasını yasaklar ve elbisesini duygusuzca paramparça eder. Ama sonu iyi biten her masal gibi, yardım gecikmez; yanında bir balkabağı ve birkaç faresi olan kibar bir dilenci kadın (Helena Bonham-Carter) gelir ve Sindirella’nın hayatını sonsuza dek değiştirir.

Bir şarkıyı beğenirsiniz çünkü onu yazan bir şekilde size dokunmuştur. Nehir'in peşine düştüğü şarkıda ise sonu olmayan bir yol Ozan'a çıkmaktadır. Birinin kararlılığı ile diğerinin gelgitleri arasında sıkışıp kalan ilişkileri, aslında biraz da yetişkinlerin elinde kalan son masaldır.

Jules Sezar, Galyalılardan sonsuza dek kurtulmayı aklına koymuştur. Gaulois (Kelt) şehrinin hemen yanına kendisi bir alan kurarak, Roma kültürünü cahil gördüğü bu halka empoze etmek ve yeni bir Roman kolonisi kurmak için kolları sıvar. . Asteriks ve Oburiks ‘in köyünün hemen yanına kurduğu bu yeni yere “Tanrılar Sitesi” adını verir. Asteriks ve Oburiks, bu duruma karşı koyup inşaatı durdurmaya çalışsalar da köylerinin yanına ilk bina yapılır ve Roma vatandaşları buralara hızlıca yerleşmeye başlarlar. Yeni taşınan Romalılar arada kasabaya gidip, itiraz eden halkın da fikrini değiştirmeye çalışır ve kaos ortamı yaratırlar. Yaklaşan tehlikenin farkına varan Asteriks ve Oburiks yine heyecan yüklü bir maceraya atılıp, kahramanlığa soyunurlar. Acaba Sezar bu sefer istediğini elde edebilecek midir?

Kahraman, geçimini aile büyüklerinden kalan hamamla kazanmaya çalışmaktadır. Oldukça iyi yürekli bir tellak olarak tanınan Kahraman'ın işleri,İstanbul'dan gelen Tuncay adlı bir müteahhitin hamamı ve aynı çarşıda olan bir çok dükkanı AVM yapmak için yıkmak istemesi ile aksiyon başlar.Bu arada bölgeye yeni atanan öğretmene aşık olan Kahraman, bir yandan ekmek kapısı olan hamamı Tuncay'a satmamak için mücadele verirken bir yandan da aşkının peşinden koşar.

Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler ile Uyuyan Güzel masalının yeni bir birleşimi olan hikayede kötü cadı Dellamorta, Prenses Rose'u lanetlemiştir. 18 yaşına girmeden hemen önce parmağına keskin bir iğne batacak ve tüm kraliyetle birlikte 100 yıl sürecek derin bir uykuya dalacaktır;prenses ve halkı bu derin uykudan ancak sevdiği adam tarafından öpülünce uyanabilecektir. Prenses Rose, 18. doğum gününden bir gece önce sevgilisinia saklanması için 7 dağların ardında yaşayan 7 cücenin yanına gönderir. Fakat genç adam yolda kaybolur ve cadı Dellamorta'nın kötü ejderhası Burner'a yakalanır. Parti esnasında prensesin parmağına iğne batınca, cüceler hariç kraliyetteki herkes derin bir uykuya dalar. Şimdi 7 Vüceler Prens Jack'i ve Prenses Rose'u kurtarmak için geleceğe doğru macera dolu bir yolculuğa çıkarlar. 

Kastamonu'dan İstanbul'a göçen Aşur, inşaat sektöründe küçük hesaplar peşinde koşup dolandırıcılık yaparak geçinen bir adamdır. Aldığı tadilatları bir türlü beceremeden yarıda bırakıp ödemelerini de alarak ortadan kaybolur. Bu yüzden başı paralarını kaptıran müşteleriler ve ücrertlerini ödemediği işçilerle derde girmektedir. Bu yüzden hayatı yeni tezgahlar hazırlarken, dolandırdığı insanlardan kaçma planlarıyla da geçmektedir. Evde de karısıyla arası açık olan Aşur, yaşadığı bu şehirden bunaldığı anlarda Kastamonu'dan kendi hemşehrilerinin takıldığı kahveye gider.