|
Batılıların “cihâd”a bakışı
Geçen asırda İslâm dîni üzerine yazdığı eserlere i'tirâz edilmeyen ender isimlerden birisi de Elmalılı Hamdi Efendi’dir. Avrupalıların, İslâmın “cihâd” emri üzerine ortaya attığı iki tür görüşü şöyle özetlemiş:
“Bir kısmı, doğrudan harb i’lânının karârlaştırılmış, câiz bir mes’ele olduğunu bahâne ederek, İslâmın saldırgan ve sırf kılıç kuvvetiyle yayılmış bir dîn olduğunu iddiâ etmek sûretiyle onun ilmî, edebî, hukúkî, ahlâkî, sosyal bakımdan müsbet olan ma’nevî nüfûzunu inkâr etmek istiyor. Bu fikir, İslâmî delîllerin ilmî kuvvetine karşı koyma imkânı göremediklerinden dolayı; İslâmın hiç bir dînde görülmemiş olan yayılma mu’cizesini sırf kılıç kuvvetine dayandırarak onu Hıristiyanlık taassubuyla hissî bir yoldan vurmak isteyen eski Hıristiyanların neşriyat kalıntılarıdır. Hâlbuki, bunlar, bu saldırı ile kendi da’vâlarını iki yönden çelişkiye düşürmektedirler. Çünkü, bir taraftan Hıristiyanlığın emrine aykırı olarak, Haçlılar devrinden beri Hıristiyanları hep silâha ve tecâvüze sevk etmişler; diğer taraftan da genel olarak harbi, dîn fikrine ters göstermekle hem kendilerini, hem de mensûb oldukları geçmiş İlâhî kitâbları yalanlamışlar; aynı zamânda bununla son Peygamberin cihâd ile görevlendirileceği hakkında geçmiş kitâblardaki mu’cizeleri gizlemek istemişlerdir. “İslâmın sırf kılıçla yayıldığı iddiâsı, târihe ve İslâmın hükümlerine karşı iftirâdır. Gerçek, şu hadîs-i şerîfin içindedir: ‘Allah Teâlâ, Kur'ân ile def’ etmeyeceği ba’zı kötülükleri kılıç ile def'’ eder.’ “İlmî ve aklî delîller, söz anlayan, ilme saygı duyan, insâfı olanlar içindir. Bunları tanımayan ve fırsat bulduğu zamân her hakkı ve her çeşit mukaddesâtı çiğneyen ve çiğnemek için bekleyenlerin bozgunculuğunu önlemek, ancak kılıçla mümkün olur. Bunun için, aslında iyi bir şey olmayan harb; ilim ve akıl, öğüt ve irşâd dînlemeyen ve sırf şehvetlerden, garazlardan doğan büyük büyük fitnelere göre şerrin en zarârsızı olur. Böylece i’tibârî bir güzellik kazânır. Îcâbına göre müdâfaa, îcâbına göre taarruz harblerine girişmek, dînî bir vazîfe ve güzel görünen bir şeydir. Böyle olması için de bunun ancak Allah yolunda, hak yolunda, hak uğrunda yapılması ve bu niyetle hareket edilmesi lâzım gelir. Çünkü, başka maksad ta’kíb edenler, fitneyi def’ etme bahânesiyle daha büyük fitneler îcâd ederler. Zulme boyun eğmek, zulmü desteklemek olduğu zamân, dînin gereğine aykırı olacağı gibi; hak ve hayrı genelleştirmeye çalışmamak da dîn fikrine aykırıdır. Fitneler hem bastırılmalı, hem önüne geçilmelidir. Hak ve hayra engel olan şeyler ortadan kaldırıldığı zamân İslâm, her hâlde bütün insânlığın koşarak geleceği tek İlâhî dîndir. “Buna karşılık ikinci kısma gelince bunlar; ‘İslâm dîninde harb yalnız müdâfaa hâlinde meşrû’ kılınmış, müdâfaa mecbûriyyeti olmadıkça harb câiz görülmemiş ve İslâm silâhla değil; silâhı terk etme teorisiyle, ilim ve akla, hak düşünceye verdiği önemle, iknâ gücü ve diliyle yayılmıştır’ diyorlar. Bunlar İslâmı savunur gibi görünerek Kur'ân'daki bütün savaş emirlerinin müdâfaa harbine mahsûs olduğunu ve Müslümanlıkta doğrudan harb i’lânına ve taarruza cevâz olmadığını iddiâ ediyorlar. Bunlar da Avrupa ve Hıristiyanlık açısından daha ince ve derin bir siyâset fikri ta’kíb eden, ba’zı yeni kalem sâhiblerinin fikirleridir. Bu zâtlar, pek alâ bilirler ki, harbin câiz olmasının müdâfaa hâli ile sınırlı olması, netîce i’tibâriyle müdâfaa imkânının da çekilip alınmasına sebebtir. Gerektiğinde düşmanın önüne geçebilmek için doğrudan taarruz edebilme hakkından mahrûm olanlar, her zamân denemezse de çoğunlukla müdâfaa gücüne de sâhib olamazlar. Bu ise müdâfaa hakkının da alınması demektir. “Bunu bildikleri için, işgálleri altına aldıkları Müslümanları maddî ve ma’nevî bakımdan, silâhtan soyutlamak için, görünürde İslâm dîninin lehinde görünen telkínlerle yine İslâm aleyhinde ince bir tertîb yapmış oluyorlar. Birinciler, ‘Müslümanlık ne fenâ şey! Çünkü silâh emrediyor’ diyorlar. Berikiler de, ‘Müslümanlık ne iyi şey! Çünkü silâhı bırakmayı emrediyor’ diyorlar. Bu iki fikir, netîce i’tibâriyle Müslümanların silâhını almak maksadında birleşiyor.” (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dîni Kur’ân Dili, 2 / 30-31.) Batının keferesi elbette kendi menfaati için böyle propaganda yapacaktır; ama bizden gözüküp de aynı görüşleri dillendirenlere ne diyeceğiz?
Mustafa KAPLAN |
|
|
|