|
İslâm'ın gurbeti |
|
Hüseyin Hatemi |
hhatemi@yenisafak.com.tr
Yüce Sevgili buyurdu: -Din garîb idi, garîb başladı, yine garîb olacağı bir dönem gelecek, o zamanda, İslâm'ın gurbeti döneminde, garîblere ne mutlu!
Yüce Sevgili; “garîb olacak” buyurdu; “garîb gidecek” buyurmadı. Deşt-i Kerbelâ'da İslam garîb idi. Tûs'da, Horasan'da, İmam-ı Rıza ve İslam garîb idi. Emîr-ul-Mü'minîn'den sonra İslâm garîb kaldı. İmam Hasen-i Muctebâ Medîne'de garîb göçtü. Sâmıra'da İmam Hasen-i Askerî garîb olarak ve diğer garîbler gibi şehîd olarak göçtü. Yüce Sevgili ne güzel, ne doğru buyurdu: -Gariplere ne mutlu! Mesih de bunu söylememiş mi idi? Ne mutlu adalete teşne olanlara!
Bugünlerde de İslâm'ın gurbetinin hüznünü duyanlara ne mutlu! Müslüman halka, Sultanahmet'de, Eyüp'de, Ramazan kutluluğunu ve mutluluğunu nezîh bir şekilde teneffüs etme imkânını bile çok görenler var! Allah ıslah etsin ve içinde oldukları mutsuzluktan kurtarsın! Ne var ki onların da mutsuzluklarının farkına varıp Allah'a dönmeleri lâzım! -Bre Allah'ın beşer kulu, Sultanahmed'de Ramazan gecelerini görüp de hamd edecek yerde, hangi mantık ve sezgiyle “İran'da ve Suudî Arabistan'da dahî olmayan görünümden” bahsedersiniz? Hiç değilse Eyüp'ü ve Sultanahmed'i hazzını duyanlara bırakıp sizler de Beyoğlu'nun yan sokaklarında kafanızı bulamaz mısınız? Müslümanların Ramazan hazzını duyabilmeleri için illâ kantocu tiyatrolarına mı doluşmaları lâzım?
Millet'e bir huzur içinde soluk almak bile çok görülüyor. Alemdaroğlu/Gürüz ittifakıyla, başörtüsünün Anayasa Mahkemesi Anayasası'yla yasak edilmiş olduğu keşfedilinceye kadar, aynı Devlet Anayasası yürürlükte değil mi idi?
Miting nağmeleriyle darbe çağıranlar, şimdi de aradan elli yıl geçtikten sonra, Başbakan'ı, Merhum Menderes gibi hırçınlaştırmaya çalışıp ardından da “vaay! Bize karacübbeliler demek istedin! Âbime söyleyeyim de pastırmanı çıkarttırayım!” sürecini başlatma düşlerindeler! Düş değil kâbus! Karabasan! Fakıyr bir tarihde şöyle demiş idim: -Şair! Şair! Gür sevgiyle/Kutsal Ruh'dan güçlen! Söyle: Sisler; kâbuslardan pus mu?/Şair! Her ölüm Şeb-i Arus mu?
Heyhât! Her ölüm Şeb-i Arûs olabilir mi? Millet'e sevginin adaleti ve huzuru özlemi içinde bir rahat nefes almayı çok görenler, Şeb-i Arûs olmayan bir ölüm karşılarında durmakta iken, nasıl rahat ve vurdumduymaz, nasıl bunca sorumsuz olabiliyorlar?
Bunlar; Mussolini İtalyası, Hitler Almanyası devrinde İtalya'da, Almanya'da “aydınlanıp” gelenler de değil! Bunlara, “tahammül mülkünü yıkan Hülâgû Han bozuntuları” olmayı kim öğretti? Frenkçe tekellüm eder, Frenk tarlasının ürünü olduklarını söyleyerek şişinirler, hiç değilse Sarkozy kadar dahî iç yüzlerinin çifte standardla dışa vuran sefaletini gizleyemezler. “İngilizce'yi, daha doğrusu: Amerikanca'yı tam Amerikan ağzıyla homurdanamayanı ben aydından saymazsam!” derler, yine Bush kadar dahî sefalet ve zulmetlerini örtemezler. Mazlûmu savunacak yerde zalimin dalkavukluğunu tercih ederler. Müslüman veya hristiyan, inanç sahiplerini ezmek isterler.
Ey Azîzan, ben niceyim? Karşımda Şeb-i Arus mu var? (Şeb-i urs ümîdi olmazsa sonuçta vâh ölümden!/Bu sadef ne inci bağlar, ne şiir doğar dilimden!)
Ey Azîzan, kendimi övmeye elbette hakkım ve mecâlim yok, ne var ki haksızlık ve zulüm karşısında -çıkar sağlama amacıyla veya çıkarının zarar göreceği endişesiyle- susanın “dilsiz şeytan” olduğunu unutacak kadar da akl-ı selîm ve kalb-i selîmden yoksun değilim elhamdulillah! İçeride kopartılan bu yorgan kavgasının ardında yine büyük ölçüde Şer İttifakı var. İran ile yapılmış olan anlaşma feshedilirse, Ermeni mazlûmlar için dökülen yalancı yaşlar derhal kollarının tersiyle silinecek ve yine “Ebedî Zalim ve Ebedî Mazlûm olma imtiyazı sadece bizdedir, bu ermeniler kim oluyorlar da bizimle Holocaust pazarında haksız rekabete kalkışıyorlar?” denecek. Türkiye de yine muvakkaten “nice Schindler'ler yetiştirip katolik zulmünden de mazlûmluk tekelini kurtarmış ülke” olacak!
Şer İttifakı'nın hizmetkârlığını çıkarına uygun görerek seçmiş olanlara ne diyebilirim? Ne var ki bir de eblehler var. Bunlara da ne diyebilirim? Bunlar kendi insanlık onurlarının ve hürriyetlerinin mücadelesini vermiş olsalar; onların yanında olurdum. Oysa başkalarının onurunu kırma peşindeler! Allah kurtarsın, selâm! Sözüm sersemletilmiş, yabancılaştırılmış olanlaradır:
Ey Azîzanın serâsîme kılınmış olanları! Kendinize eksik bahâ biçmeyin! “İman etmişseniz üstünsünüz” demektir. İman nedir? İlâhî sevgiye gark olmak demektir, sevgi ehli olmak demektir. İlâhî sevgiye tam anlamıyla gark olan bir kimsenin, Yüce Sevgili'yi ve Ehl-i Beyt'i, “Garîbler”i sevmemesine imkân yoktur. Sevince de, Gaybet ve Gurbet devrinde Emîrul-Mü'minîn ve diğer Ehl-i Beyt imamları gibi, sık sık Garîbler'e ağlasa dahî, sevgiyle ümîdi birdir, Sevgili'den ümîdi tam ve kâmildir, Nûr'u, Sevgi'yi, Adalet'i özler ve bekler.
Ey Azîzan bu da geçer yâhûûû! Hayırlar feth ola, şerler def' ola! Garîbleri sevenler ve onlara ağlayanların gülecekleri zaman tez erişe! “Son gülen iyi güler” sırrı âşikâr ola! Âmin! | |
|
|
|