Erdoğan, ''Ve burada gerekçeleri şu; 'Ilımlı İslam', bakın bir defa biz bunu çok açık söylüyoruz, ılımlı İslam olmaz İslam olur, İslamın ılımlısı ılımsızı yoktur, sadece İslam vardır'' diye konuştu. Erdoğan, Dış Politika Konseyi'nde bir konuşma yaptı ve soruları yanıtladı.
''AK Partiyi eleştirenler, sizin Türkiye'de laikliği geriye döndürmeye çalıştığınızı söylüyorlar ve örnek olarak da Cumhurbaşkanı eşinin türban taktığı örneğini veriyorlar. Batıda, pek çok lider kiliseye gidiyor ve dindarlıklarını gösteriyorlar ve siyasetin özünde yardım dernekleri, hayır kuruşları var. Siz bu açıdan bir çifte standarda maruz kaldığınıza inanıyor musunuz? AK Parti'ye çifte standart uygulandığına inanıyor musunuz?'' sorusu üzerine, Erdoğan, şunları söyledi: ''Ben öncelikle çok teşekkür ediyorum, Amerika'da bu işin bu kadar yakından takip edilmiş olması beni sevindirdi. Bir defa 1982 Anayasası'nda gerekçeli maddede laikliğin bir tanımı var. Bu tanımı bizler partimizin programına aldık. 1982 Anayasası askerin yapmış olduğu bir Anayasa biliyorsunuz. Türkiye'de Cumhuriyet'ten bu yana bir sivil Anayasa hazırlanmıştır. 1924 Anayasa'sı, ondan sonra 1961 Anayasa'sı askerin hazırladığı Anayasa'dır, 1982 aynı şekilde askerin hazırladığı bir Anayasa'dır. Şimdi biz, sivil bir Anayasa'nın tekrar hazırlanması için çabanın içerisindeyiz.''
-''MAALESEF FELAKET TELLALLARI ÇOK''- Laiklik konusunda herhangi bir endişeleri olmadığını ifade eden Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''1982 Anayasası'nın gerekçesinde laikliğin tanımı ne ise bu tanımı aynen biz neredeyse bu Anayasa'nın içine koymayı arzu ediyoruz. Bu tartışmaya da açtık. Bunları tartışacağız, müzakere edeceğiz. En ideali ne ise onu yapmaya çalışıyoruz. Yani burada ortak bir akıl oluşturmanın gayreti içindeyiz. Ama maalesef felaket tellalları çok. Bu felaket tellalları sebebiyle, tabii size uzaktan bu sesler farklı geliyor. Bakın siz ifade ettiniz, burada bir siyasetçi, dininin, inanıcının gereği olarak Kilise'ye gidebilir, yani niye Kilise'ye gidiyor diye kimse söylemiyor. Şimdi Türkiye'de de bir siyasetçi eşi inanıcının gereği olarak başını örtüyorsa, inancının gereği olarak eşinin başını örtmesinden dolayı veya inancının gereğini yerine getirmesinden dolayı kimsenin rahatsız olmaması lazım. Ama maalesef bunlar tartışılır konular olarak bizim ülkemizde hala mevcut.''
-''TÜRKİYE, İRAN OLACAK DİYENLER....''- Başbakan, toplantının açılışını yapan ve oturumu yöneten ABD Eski Dışişleri Müsteşarı Richard Holbrook'yi göstererek, ''Bakın son zamanlarda bir durum söz konusu, sayın Holbrook da bu işin içinde, nedir o? Türkiye Malezya mı olacak? Öyle mi?'' diye sorması üzerine, salondan gülüşmeler duyuldu. Erdoğan, şunları kaydetti: ''Şimdi istedikleri yere konuyu çekmek istiyorlar. Aslında bu yazıları yazanlar maalesef Malezya'yı da tanımıyorlar. Ben Malezya'nın avukatı olarak konuşmuyorum ama Malezya'yı biraz biliyorum. Ve öyle uç örnekler veriyorlar ki, bu uç örneklere baktığınız zaman sanki gazetelerden çıkan resimlerden başka Malezya'da hiç bir yaşam tarzı yok. İçinizde Malezya'yı gidip görenleriniz vardır, gayet de iyi bilirler ve bu noktada doğrusu ben o resimleri gördükçe gözlerime inanamıyorum, şaşırıyorum. Aynen Türkiye'de ne yaptılar... Bir zamanlar Türkiye, 'İran olacak' dediler. Bir zamanlar Türkiye, İran olacak diyenler, Türkiye'nin, İran olmadığını görünce, şimdi 'Ne yaparız da AK Parti'yi zayıf düşürürüz?' demeye başladılar. Şimdi de 'Türkiye, Malezya olacak' demeye başladılar. Ve burada gerekçeleri şu, 'Ilımlı İslam', bakın bir defa biz bunu çok açık söylüyoruz, ılımlı İslam olmaz, İslam olur, İslamın ılımlısı ılımsızı yoktur, sadece İslam vardır. Dini yaşamak isteyen, dinini yaşar. Kaldı ki, bizim dinimizde zorlama yoktur. Siz inancınızı yaşarsınız yaşamazsınız, yaşayan yaşamayana, yaşamayan yaşayana burada müdahale edemez, etmemelidir, saygı duymalıdır. Bizim de devlet olarak görevimiz bunları güvence altına almaktır.''
-''HOŞGÖRÜYLE DAVRANMAK DURUMUNDAYIZ''- Erdoğan, 22 Temmuz akşamı yaptığı konuşmayı da hatırlatarak, ''Biz AK Partili'lerin iktidarı değiliz şu andan itibaren biz 70 milyonun iktidarıyız dedim ve 70 milyonun yaşamı bizim güvencemiz altındadır. Anayasamız, yasalarımız bellidir. Ama maalesef bazı böyle huzursuzluk kaynağı olma durumunda olanlar var, çabalar var. Bunların karşısında bizler, siyasetin getirdiği o hoşgörüyle davranmak durumundayız ve sabırla da göğüs germe zorundayız, buna da devam edeceğiz'' diye konuştu. Holbrook da ''Türkiye Malezya değildir, Türkiye İran da değildir'' dedi. Holbrook, ayrıca Erdoğan için, ''Vizyonist lider olduğunuzu gösterdiniz'' ifadesini kullandı.
PKK KAMPLARINDA ABD'YE AİT AĞIR SİLAHLAR ÇIKTI Erdoğan, ''PKK kamplarında top, tank ve buna benzer Amerika'ya ait maalesef ağır silahlar çıktı. Bunun yanında yakaladığımız PKK terör mensuplarının ellerinde silahlar çıktı, bunu Amerikalı yetkililer sonunda kabul ettiler'' dedi. Erdoğan, 'Türkiye'de ABD'ye sempati yüzde 9 oranında, ABD'ye düşmanlık sadece Irak'la mı ilgili? '' sorusuna şu yanıtı verdi: ''Böyle bir kamuoyu araştırmasını biz yaptırmadık, ama ciddi bir aleyhtarlık olduğunu biliyorum. Bu aleyhtarlığın, yani ABD'ye aleyhtar olma konusunun önceliğini şu anda Irak konusu çekiyor, bunu söyleyebiliriz. Orta Doğu politikaları çekiyor diyebilirim, İsrail-Filistin noktasındaki gelişmeler, Irak'taki gelişmeler, bu işte önem arz ediyor. Çok çok önemlisi özellikle Irak'taki gelişmelerle bağlantılı olarak Türkiye'deki bölücü terör örgütü PKK'nın Kuzey Irak'ta konuşlanması. Hele son zamanlarda PKK terör örgütünün elinden irili ufaklı Amerika'ya ait silahların çıkması, Türkiye'de korkunç bir tepki meydana getirmiştir.'' Seçimlerde bu konun partilerinin aleyhine kullanıldığını ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''PKK kamplarında top, tank ve buna benzer Amerika'ya ait maalesef ağır silahlar çıktı. Bunun yanında yakaladığımız PKK terör mensuplarının ellerinde silahlar çıktı, bunu Amerikalı yetkililer sonunda kabul ettiler. 'Evet' dediler. 'Bazıları işte bölgeler terk edilirken, oralarda kaldığı için onlara kaldı' dediler. 'Bazıları korsanlar, silah tüccarları vasıtasıyla bunlara ulaştırıldı' denildi. Bu tabii Türk halkı üzerinde çok çok olumsuz tesirler meydana getirdi ve bu noktayla ilgili de biz doğrusu hala o beklediğimiz tavrı göremedik, bu konuyu tüm yetkililere ifade ettik. İnşallah kısa bir süre sonra burada Başkan (ABD Başkanı Bush) ile de bir görüşmemiz olacak, daha geniş konuşacağız. Dışişleri Bakanıyla bu konuları görüştük, kendileri bu konuyla ilgili olarak gerekli hassasiyeti göstereceklerini bizlere ifade ettiler.''
-''SARKOZY İLE PARİS'TE GÖRÜŞECEĞİM''- Başbakan Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin Türkiye'nin, AB üyeliği konusundaki görüşleri hatırlatılarak, ''Sarkozy'i ikna edebilecek misiniz?'' sorusu üzerine şunları söyledi: ''Ben, Sayın Sarkozy ile seçimden sonra iki kez telefonla görüştüm. Daha sonra bizim bu konuda özel temsilcilerimizi bir araya getirmek suretiyle görüşmeler oldu. Burada Sarkozy ile görüşmemiz oldu. Sayın Sarkozy'nin, Türkiye'nin AB'ye girmemesi istikametinde bir tavır kendisinde biz görmedik, tam aksine bu süreci desteklediğini bizlere ifade etti. Tabii ben nerede, niçin, hangi gerekçeyle böyle bir şey söylenmiş onu bilemiyorum. Doğrusu kendisinden böyle bir şey duymadım. Ama kendisinden duyduklarım şu anda söylediklerimdir ve buna yönelik çalışmaları da Dışişleri ve özel danışmanlar bir araya gelerek sürdürecekler ve bu çalışmadan sonra da ben Paris'te kendilerini ziyaret edeceğim ve bu konularla ilgili nasıl bir takvim oluşacak bunları belirleyeceğiz.''
-1915 OLAYLARINA İLİŞKİN ERMENİ İDDİALARI- Türkiye-ABD ilişkileri açısından büyük önem arz eden diğer bir konuya dikkati çekmek istediğini anlatan Erdoğan, bu konunun, 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarına meşruiyet kazandırmaya yönelik ABD Kongresi'ne sunulan karar tasarısı olduğunu belirterek, şunları kaydetti: ''Bu tasarının önümüzdeki dönemde yasama gündemine alınması ve müttefikimiz ABD kongresinin, ülkemizin milli bilinciyle doğrudan alakalı böylesine hassas bir konuda tek taraflı olarak hukuk dışı siyasi bir yargı havası oluşturması, Türkiye'yi ve Türk halkını rencide etmektedir. Böyle bir gelişme ABD-Türkiye ilişkilerini derinden yaralayacaktır, bu samimi bir tespittir, açık sözlülüğümün de bir gereğidir.'' Türkiye'nin bu meseleyi açıklıkla ele alabilmek için Ermenistan'a tarihi bir öneri yaptığını anımsatan Erdoğan, bu önerinin sahibinin kendisi olduğunu ve altında imzası bulunduğunu ifade etti. Bu konunun tarihçilerin işi olduğunu anlatan Başbakan Erdoğan, tarihçilerden, siyaset bilimcilerden, hukukçulardan oluşan bir heyet oluşturma önerisini hatırlattı. Türkiye'nin arşivlerini açtığını ifade eden Erdoğan, şu ana kadar sayıları 1 milyona varan belgelerin gözden geçirilerek hazır hale getirildiğini söyledi. Ermenistan'a ''Sizler de arşivlerinizi açın, varsa üçüncü ülkeler de açsın'' çağrısı yapan Erdoğan, bu arşivler üzerinden çalışmaların bitirilip siyasetçilerin önüne getirilmesi önerisinde bulundu. ''Ondan sonra biz bu belgeler üzerinden konuşalım'' diyen Erdoğan, şunları söyledi: ''Fakat, ortada bu tür belgeler yokken, dünya ülkelerinin bazılarına gidip veya o ülkelerdeki diasporalar vasıtasıyla bazı kulisler, lobilerle meclislerden bu tür kararlar çıkartmak, adeta yargısız bir infaz olur. Bu tür bir yargısız infaza Türkiye giremez, böyle bir şeyi kabullenmek de mümkün değil. Bunu kabullenemeyiz. Bu noktada biz hala Ermenistan tarafından bir cevap alamadık. Buna bir yaklaşım yok, bütün dostlarımıza bunu bildirdik ama hala gelmiş bir cevap yok.'' Erdoğan, tarafların beraberce diyaloğa girerek ortak tarihlerinin sancılı dönemine ilişkin müşterek bir anlayışa varabilmelerini hedeflediklerini ifade ederek, İstanbul'daki Havalimanını, Ermenistan'a açtıklarını kaydetti.
-''BENİM PARTİ TEŞKİLATLARIM İÇERİSİNDE ERMENİ VATANDAŞLARIM VAR''- Ermenistan'a sınır kapısını açmadıklarını da vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti: ''Onun da bazı gerekçeleri var. Ülkemde benim Ermeni vatandaşlarım var onlarla huzurluyuz. Aramızda herhangi bir sıkıntı söz konusu değil. Benim Parti teşkilatlarım içerisinde Ermeni vatandaşlarım var. Kısa bir süre önce Van Gölü içinde yer alan Akdamar Adası'ndaki kiliseyi devletin kesesiyle onardık, hizmete açtık. Biz bu tür olumlu mesajlar verirken karşımızda maalesef bu tür olumsuz girişimlerle kalkıp yüzyıllara varan, bin yıla varan tarihiyle Türkiye üzerinde bu tür oyunlar oynamak istiyor. ABD Kongresindeki söz konusu tasarının Türkiye-ABD ilişkilerini zehirleyecek şekilde ele alınmasının engellenmesi çabalarında ABD'deki bütün dostlarımıza görevler düşüyor. Bu konudaki çabaları biliyoruz ve onları da her zaman hayırla yad ediyoruz. Bu konunun ilişkilerimizin geleceğini ipotek altına alması kimsenin çıkarına olmayacak.''
BARIŞÇIL NÜKLEER ÇALIŞMALARI DESTEKLİYORUZ Erdoğan, ''Türkiye her ülkenin barışçıl nükleer enerjiye sahip olmasını desteklemektedir. Aynı zamanda Türkiye ilgili bütün uluslararası silahsızlanma antlaşmalarına taraf bir ülke olarak dünyanın ve özellikle kendi bölgesinin bir nükleer silahlanma yarışına sahne olmasına kesinlikle karşıdır'' dedi. Konuşmasında İran'a değinen Erdoğan, şunları söyledi: ''İran'ın nükleer programı bağlamında uluslararası toplumda var olan sorunlar ve bunun yarattığı gergin ortam bizim için de önemli bir rahatsızlık kaynağıdır. Türkiye, her ülkenin barışçıl nükleer enerjiye sahip olmasını desteklemektedir. Aynı zamanda Türkiye ilgili bütün uluslararası silahsızlanma antlaşmalarına taraf bir ülke olarak dünyanın ve özellikle kendi bölgesinin bir nükleer silahlanma yarışına sahne olmasına kesinlikle karşıdır. Bu bağlamda Türkiye, İran'ın nükleer programına ilişkin süreçte uluslararası toplumla hareket etmeye daima özen göstermiştir. Buna paralel olarak ikili temaslarımızda da İran'lı muhataplarımıza gerekli mesajları verdik, veriyoruz, vermekteyiz. Temennimiz ortaya çıkan bu ciddi soruna diplomatik bir çözüm bulunabilmesidir. Bu yöndeki çok taraflı çabalara yardımcı olmaya hazırız.'' Türkiye'nin istese de istemese de hem bölgesel hem küresel bir gündeme sahip olduğunu ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti: ''Türkiye, uluslararası toplumun, dünyanın istikrarı açısından temel öncelik taşıyan bir coğrafyanın sorumlu, güvenilir, kayda değer imkanlara kavuşmuş somut katkılarına destek veren, verebilen bir ülke durumundadır. Türk dış politikası da işte bu sorumluluğun bilinciyle icra edilmektedir. Şüphesiz Türkiye'nin gayretleri tek başına bütün sorunların çözümlenmesini sağlamaya yetmeyecektir. Ancak birlikte hareket ederek, sorunlara sınırlı ve gündelik değil, kalıcı ve küresel çözümler üretebilirsek, o zaman tarihçiler ileride bizlerden inanıyorum ki, övgüyle bahsedecektir.''
-AB VE KKTC- Erdoğan, Avrupa Birliği'ne katılımın Türkiye'nin vazgeçilmez hedefi bulunduğunu belirterek, AB sürecinin zorlu bir süreç olduğunu bildiklerini ve buna rağmen çalışmalarını yürüteceklerini söyledi. Erdoğan, bu konuda kararlı olan bir hükümetin işbaşında olduğunu ifade etti. Türkiye'nin Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirdiğini anlatan Erdoğan, bunların yasal altyapısını oluşturup, uyguladıklarını kaydetti. Erdoğan, 17 Aralık sürecinde Türkiye'de yapılan kamuoyu araştırmasında ''AB'ye girmek istiyor musunuz?'' sorusuna 'evet' oranın yüzde 75 olduğunu, şu anda ise bu soruya yüzde 50-55 aralığında 'evet' yanıtı geldiğini söyledi. Türkiye'nin 1963 yılında AB'ye girme başvurusu yaptığını ve bunun bir eşinin olmadığını, anlatan Erdoğan, şu anda bir faslın aç kapasının yapıldığını, 3 faslın da sadece açıldığını anımsattı.
-AKDENİZ'İN ORTASINDA BİR ADA- Yeni dönemde AB konusundaki olumsuzlukları düzeltebilmenin mücadelesini verdiklerini kaydeden Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Burada bir yanlış var, bu yanlışın düzeltilmesi lazım, nedir bu? Kıbrıs. Şimdi Kıbrıs'ın AB'ye alınmasının yanlış olduğunu ifade etmeye başladılar. Yani 'Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin AB'ye alınması yanlıştır' diyorlar, bazı siyasi liderler. Ama onlar daha önce alınmasına 'evet' dediler. Şimdi niye 'hayır' diyorlar, çünkü kendi içinde AB müktesebatına göre yerine getirmesi gerekenleri yerine getirmeden aceleci siyasi bir kararla bu karar alındı. Coğrafya olarak bakıyorsunuz AB'ye uymuyor. Zaman zaman bunu bize engel olarak çıkardılar, ama Türkiye hiç olmasa bir bölgesiyle Avrupa sınırları içinde olan bir ülke. Aynı zamanda Avrupa'nın, Asya'ya açılan bir kapısı. Tutmadı bu iş. Bu sefer, Güney Kıbrıs'ı nereye sığdıracaklar? Avrupa'da değil, Asya'da değil, Afrika'da değil. Nerede? Akdeniz'in ortasında bir ada ve bu adanın belli bir kısımı Güney Kıbrıs. Bakıyorsunuz Kuzey Kıbrıs'la arasında barış yok.'' AB ülkelerinin, Kıbrıs'taki referandumda 'evet' çıkması halinde üzerlerine düşeni yapma sözü verdiklerini ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti: ''Ama ne yazık ki, bu yapılmadığı gibi, bazı yükümlülükler üstlendiler mali konularda. Bunları da yerine getirmediler. Hala ne istiyorlar? 'Siz verin' diyorlar. Kusura bakmayın, artık bir garantör ülke olarak Türkiye'nin ve taraf ülke olarak Kuzey Kıbrıs'ın vereceği hiç bir şey yoktur. Önce bize söz verenler sözlerini yerine getirmek durumunda ve biz samimiyetimizin karşısında aynı samimiyeti görmek istiyoruz. Biz dış politikamızı da dürüstlük ve samimiyet üstüne kurduk ve böyle devam etmek istiyoruz. İnanıyorum ki, sonunda samimiyet ve dürüstlük kazanacaktır.'' Türkiye'nin, AB'den her zaman için bir adım önde olmaya siyaseten hazır olduğunu belirten Erdoğan, ''Avrupa'dan istediğimiz ise Türkiye'ye karşı haksızlık ve ayrımcılık yapılmamasıdır'' dedi. Erdoğan, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ın Güney Kıbrıs Rum lideri Papadopulos'a yaptığı öneriyi hatırlatarak, Papadopulos'un öneriyi olumsuz karşıladığını söyledi. Erdoğan ''Şimdi kim çözümden yana, kim çözümden yana değil, bu çok açık, net ortada. Biz, garantör ülke olarak çözüm istiyoruz. Bir diğer garantör ülke olarak tabii aynı şekilde Yunanistan'dan bunu bekliyoruz. İngiltere'nin bu noktada çabaları var. Birlikte bu çabaları yürütüp bir neticeye vardırmak inanıyorum ki, gerek adada, gerekse Akdeniz'de çok önemli bir neticeyi hep birlikte yakalamamıza fırsat verecektir'' diye konuştu. Erdoğan, ABD'ye son geldiğinde Türkiye'de zorlu bir dönemin yaşandığını ve buna ilişkin birçok soruya muhatap olduğunu hatırlattı. Türkiye'de, 2007 yılının iç siyaset açısından oldukça hareketli bir yıl olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, ''Varılan noktada genel seçimler başarıyla tamamlanmış, halkımız çok yüksek bir katılım oranıyla iradesini sandığa yansıtmıştır. Yüzde 84 gibi bir katılım şu anda parlamentoda mevcut. Tabii ki, sandığa yansıyanın parlamentoya giremeyenleri de var. Bunları da dahil ettiğimiz zaman yüzde 95'e varan bir seçmenin katıldığı seçim yaşadık'' diye konuştu. Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''1954'den bu yana iktidardayken oylarını arttıran bir başka parti olmamıştır. 1954'de Demokrat Parti iktidardayken oylarını arttırdı. 22 Temmuz'da da iktidardayken oylarını arttıran tek parti biz olduk, bu önemliydi. Çünkü iki kavram bizim için büyük önem arz ediyordu, bu güvendi, bu istikrardı. Halkımız güvene ve istikrara bu dönemde oy verdi. Güvenden yana oldu, istikrardan yana oldu ve 'Ben, güvenin, istikrarın egemen olduğu, barışın egemen olduğu bir ülkede yaşamak istiyorum' dedi ve bunu oylarıyla tescil etti.'' Seçimlerin ardından yeni meclisin, ülkenin 11. Cumhurbaşkanını seçtiğini, bunun hemen ardından ise 60. hükümetin kurulduğunu ve meclisten güvenoyu aldığını belirten Başbakan Erdoğan, ''Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti bu süreçte çok önemli bir demokratik sınav daha vermiş, seçim dönemini daha da güçlü bir şekilde geride bırakmıştır'' dedi.
-''SEÇİM SONUÇLARI 5 SAATTE BELLİ OLDU''- Seçim sandıklarının kapanmasından yaklaşık beş saat sonra seçim sonuçlarının tamamının belirlendiğini vurgulayan Başbakan Erdoğan, bu durumun ileri demokrasilerde de istisnai görülen durumlardan biri olduğunu söyledi. Erdoğan, şöyle konuştu: '' Türkiye sürekli gelişen, geleceğe güvenle bakan, bu noktada nüfuzu ve nüfusu artan ve katkıları aranan bölgesel ve uluslararası bir aktördür. Bunun arkasında istikrarlı siyasi yapımız ve sürekli büyüyen ekonomimiz, dış politika alanında dengeli, yapıcı ve güven telkin eden politikalarımız, çağdaş ve güçlü askeri imkan ve kabiliyetlerimiz, etkin, çok taraflılık ve hukuk temelinde uluslararası toplumla daima sergilemeye özen gösterdiğimiz dayanışma, farklı ve yeni meselelerin ele alınması noktasında sahip olduğumuz karşılaştırmalı üstünlüklerle kendi bölgemizden başlayarak dünyanın diğer bölgelerinde genişleyen bir huzur ve refah çemberi oluşturmaya yönelik kararlılığımız şüphesiz önemli bir rol oynamaktadır.'' Başbakan Erdoğan, dış politikalarının ağırlıklı olarak 'düşman üretme, dost üret', 'dost kazan' anlayışı üzerine kurulu olduğunu belirterek şunları söyledi: ''Göreve ilk geldiğimizde yaklaşık 5 yıl kadar önce, çevredeki birçok ülkeyle münasebetleri adeta olmayan Türkiye, artık bunları tamamiyle aşmış, bütün komşu ülkeleriyle dost olan, gerek siyasi, gerek askeri, gerek ticari, ekonomik, kültürel bütün alanlarda münasebetlerini geliştiren bir ülke konumuna gelmiş durumda. Türk dış politikası işte bu vasıflarıyla güvenilir, yapıcı, istikrarlı ve proaktif bir şekilde yürütülmektedir.''
-ABD- Türk dış politikasının temel taşlarından olan biri olan ABD ile stratejik ortaklığın Türkiye için çok önemli olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, ''ABD ile çok boyutlu bir temelde ilerleyen ilişkilerimizin köklü geçmişi üzerine inşa edildiği ortak değerler ve sahip olduğumuz müşterek çıkarlar, ittifakımızın sarsılmaz temellerini oluşturmaktadır'' dedi. Erdoğan, şöyle devam etti: ''Zaman zaman benzer amaçlar doğrultusunda karşılıklı olarak oynadığımız roller farklı olabilmekte, spesifik yaklaşımlarımız kendi gerçeklerimize uygun biçimde nüanslar içerebilmektedir. Farklı imkanlarımızı birbirini tamamlayacak şekilde ortaya koymak suretiyle sürdürdüğümüz işbirliği ve dayanışma, ilişkilerimizin geleceğinin ne kadar parlak olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. İttifak ilişkilerimizin hem Türkiye, hem de ABD'ye sunduğu geniş imkanlar vardır.''
-IRAK- Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin Irak'ın ulusal birliğini ve toprak bütünlüğünü koruyarak, bölgesinde ve uluslararası toplum nezdindeki itibarlı konumuna süratle yeniden kavuşmasını ümit etmekte olup, çabalarını bu yönde sürdürdüğünü söyledi. Erdoğan, Irakla ilgili Komşu Ülkeler Toplantısı'na Ekim ayında ev sahipliği yapacaklarını belirterek, ''Türkiye, önümüzdeki dönemde dost ve komşu ülke Irak'ta siyasi yelpazeyi teşkil eden tüm oluşum, grup ve aktörle, mevcut, ayrıcalıklı, iletişim kanallarını şeffaf ve Irak'ta ulusal uzlaşıya katkı yapacak biçimde kullanmaya devam edecektir'' dedi. Erdoğan, Filistin meselesinin içinde bulunduğu çıkmazı ve Filistin halkının yaşadığı insani trajedinin devam ettiğini de anlatarak, Türkiye'nin geleneksel olarak bölge ülkelerine ve bu zemindeki başka aktörlere eşit mesafede durduğunu belirtti. Türkiye'nin Orta Doğu coğrafyasında kalıcı ve adil bir barıştan yana olduğunu vurgulayan Erdoğan, ''Bu bağlamda bizler, İsrail-Filistin itilafında iki devletli çözüme bugüne kadar destek verdik. Bu uğurda yapılacak her türlü gayrete katkıda bulunmaya hazır olduğumuzu söyledik, yine hazırız'' diye konuştu.
-SURİYE- Başbakan Erdoğan, Suriye konusunda da şunları kaydetti: ''Komşumuz Suriye'nin uluslararası toplum içine çekilerek, sorunların değil, çözümlerin parçası haline getirilmesi çabalarımız da bu bağlamda özel bir yere sahiptir. Bizim bu noktadaki anlayışımızda bu yatmaktadır. Türkiye, kapıların açık tutulmasında ve bu açık kapılar vasıtasıyla diplomasinin çalışmasında önemli bir aktördür.''
|