PERYÖN, ülkemizin en eski kuruluşlu aktif sivil toplum örgütlerinden birisi. Personel Yöneticileri Derneği olarak kurulan dernek ülkemizin tüm endüstrileşme sürecini büyük oranda yaşamış, kendi bünyesinde de bu değişimi ve gelişimi hissetmiş bir dernek. Son olarak Bakanlar Kurulu kararı ile Türkiye Personel Yönetimi Derneği olan derneğin misyonu insan kaynakları yönetimini ülkemizde yaygınlaşmasını sağlamak ve gelişimine kaynak oluşturmak olarak özetlenebilir. PERYÖN Başkanı Yiğit Oğuz Duman ile yaptığımız röportajın ayrıntıları şöyle:
Türkiye'de insanlar ne iş aradıklarını daha doğrusu ne iş yapacaklarını biliyorlar mı? Evet bir okuldan mezun ama bu okuldan çıkan herkes aynı işi yapar anlayışı hakim... Bunun için üniversitelere dönük ne gibi tavsiyeleriniz olabilir. YA da gençlerimizi nasıl yönlendirmeliyiz?
Türkiye'de eğitim sistemi iş hayatına insan yetiştiremiyor. Daha da önemlisi öğrenciler iş hayatını, fırsatları ve kendi yetkinliklerini tam olarak bilemediklerinden ve diğer ekonomik ve sosyal nedenlerden kendilerinin en başarılı olacağı işleri tercih edemiyorlar, etseler de çoğu zaman o bölümü okuyamıyorlar. PERYÖN 'ün 2006 yılında yapmış olduğu bir araştırmada üniversite gençliğinin %50'sinden fazlası istediği bölümde okumuyor, yine öğrencilerin %50'sinden fazlası okuduğu işi yapmayı düşünmüyor. Özetle 100 birim iş yapıp maksimum 25 birim iş üretiyoruz bu konuda ülke olarak.
*Peki, burada esas iş kime düşüyor sizce?
Burada iş özellikle sivil inisiyatife düşüyor. Çünkü kamu bu planlamayı yapmakta zorlanıyor. Dolayısıyla eğitim kurumlarının iş hayatına daha fazla yaklaşması, ülkemizin gelecek on yıllarında hangi işlerin öne çıkacağının belirlenmesi ve ona yönelik bölümlerin eğitime katılması ihtiyaç fazlası bölümlerin kapatılarak zaman ve kaynak israfının önüne geçilmesi gerekiyor. Bu konuda çok güzel uygulamaları olan Kocaeli Üniversitesi'ni örnek olarak verebilirim.
İŞİNİZİ VE İŞYERİNİZİ SEVMELİSİNİZ
*Türkiye’de iş başvuruların oranları hakkında rakamsal bilgi alabilir miyiz? (Varsa yüksek öğrenim-orta öğretim vb gibi) Ya da ülkemizde kaç kişi kendi işini yapıyor. Gazeteci ama öğretmenlik yapıyor, gazeteci ama tuhafiyeci gibi vb.
Bu konuda istatistikî bilgiye sahip değilim ama önemli oranda işsiz üniversite mezunu bir kadar büyük oranda da iş hayatının aradığı fakat bulamadığı nitelikli meslek lisesi ve meslek yüksek okulu mezunu ihtiyacı var diyebilirim. Kişinin işini sevmesi lazım, sadece ücreti yüksek veya kariyer var ama İŞİNİ SEVMİYOR bu kişi nasıl başarılı olacak? Yapılan araştırmalar gösteriyor ki çalışanların %70'i işini severek yapmıyor. ya da tam istediği işi yapmıyor. İş hayatı sonuçta belli kaynakların bir araya geldiği ve bir ürün ya da hizmetin üretildiği ortamlar ve bu hayatta sürekli mutluluk garantisi kimse için yok. Özellikle kurumların çokça uğraştığı gibi çalışanı sürekli mutlu ve dolayısıyla verimli kılma çabası çalışanın iç motivasyonuna çok bağımlı. İç motivasyon çok önemli. Ülkemiz koşullarında işi sevmiyorsan terket demek çok kolaycılık olur ve realist bir öneri değil açıkçası. O yüzden mutsuz çalışanlara önerim işini sevmeye gayret etmesi ve bu konuda illa dışarıdan bir destek beklememesi olacak.
YABANCI CEO’LAR ÇÖZÜM DEĞİL
*Bir zamanlar yurtdışına işçi gönderiyorduk, şimdilerde ise vasıflı-vasıfsız işçi alıyoruz. Esas sorum şu üst düzey yöneticilerin birçoğu CEO’ları artık yabancı... Sizce bu ne kadar doğru... Yerli üst düzey yöneticimiz yok mu, yetiştiremiyor muyuz?
Aslında çok var, birçok kurumda da üst düzey yöneticiler Türk. ama burada önemli olan yeterli niteliklere sahipler mi? Yani iyi yönetici, iyi lider ancak iyi bir eğitim ve donanımla mümkün. Küresel rekabette her kaynağınızı uluslararası markaların yeterlisiyle donatırken insan kaynağınızı da elbette rekabet edebilecek niteliklerde seçmek durumundasınız. Bununla birlikte artık birçok Türk yöneticinin uluslararası organizasyonlarda yurtiçi ve yurtdışında üst düzey sorumluluklar aldığını da gözden kaçırmamak gerekir.
İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ ÖNEMLİ
*Sizce üniversiteden mezun olan bir gencimizi 3 aylığına İNSAN KAYNAKLARI eğitimi ayrıca verilmeli mi? Hayatı-piyasayı tanıması vb için..
İnsan Kaynakları yönetimi, özetle insanın daha etkin değerlendirilebilmesi açısından çok kritik bir konu. Bu konu sadece İnsan Kaynakları bölümlerinin de konusu değil dolayısıyla. Kurumların en üst düzeyinden en alttaki çalışanına bu süreci önemsemesi ve üzerinde durması gerekiyor. Bu da bu konuyu bilmekten geçiyor. Dolayısıyla her yöneticinin en başta iyi bir insan kaynakları yöneticisi olmasını beklemek yanlış olmaz sanırım.
*Türkiye'de şirketlerin birçoğu aile şirketleri aile şirketlerinde de yönetim hemen hemen tek kişide toplanıyor. İnsan kaynakları, halka ilişkiler vb gibi terimler henüz oturmadı... Bu konuda acilen neler yapılmalı.
Ben aile şirketlerinde bu konuda çok iyi uygulamalar olduğunu da görüyorum. Ama elbette yaygın uygulamada dediğiniz doğru. Asıl konu aile şirketi olmaktan öte kurumsal yönetim süreçlerinin iyi tanımlanmadığı her firmada bu bahsedilen konular geride kalıyor. Odak genelde ticari ya da üretim süreçlerinin üzerinde kuruluyor. Ne yazık ki özellikle küresel rekabeti hisseden firmalarda artık makine teknolojiniz de paranız da fark yaratmıyor. tek farkı yaratma yeriniz insanınız. Bu farkındalığı artırdığımızda bu konular da artık masaya gelmeye başlayacak
*Mobbing gibi,(iş yeri tacizi) ya da kurumsal Wellness (fiziken ve ruhen sağlıklı olmak) izinler, sosyal haklar, personel animasyonları vb gibi henüz ülkemizde bu terimler yeni... İş dünyası olarak daha yapacağımız çok iş var mı?
Kavramlar, terimler elbette süreli değişiyor, güncel hayata uygun hale geliyor, yenileri türüyor. Aslında ana hedef hiç değişmiyor. Mutlu çalışanlar, mutlu kurumlar yaratıyorlar. Dolayısıyla çalışanı huzurla çalıştıran kurumlar, bundan en fazla faydayı da kendileri alıyor.
GENÇ NÜFUS AVANTAŞIMIZ VAR
*Sizce Türkiye’nin insan kaynakları potansiyeli ne kadar ve nasıl değerlendirilmeli? Şu anda verimli değerlendirildiğini düşünüyor musunuz?
Türkiye Amerika ve Avrupa’nın Dünya savaşlarından sonra 70'li yıllarda yaşadığı nüfus yapısını şu anda yaşıyor. Yani ekonomiye aktif olarak katılabilecek nüfusu emekli nüfusa göre çok yüksek. Kısacası en büyük değeri yaratma şansı bu yıllarda var. Yıllar geçtikçe bu genç nüfus yaşlanmaya başlayacak ve eğer bugünleri etkin ve verimli şekilde geçirememişsek 20 yıl sonrasında önemli sosyal sancıları yaşamaya başlayacağız. O yüzden Türkiye'nin önemli bir demografik fırsatı var ve bunu en iyi şekilde kullanmak zorunda önümüzdeki 10 yılda.
*Sizce Türkiye’nin önündeki başarılı sektörler hangileri, gençlerimizi hangi sektörlere yönlendirmeliyiz?
Türkiye'de ve dünyada teknoloji çok hızla gelişiyor, fırsatları beraberinde getiriyor. Büyüme elbette bu sektörde tüm hızıyla sürecek gözüküyor. Bunun yanında ülke geneline yayılan bir turizm de Türkiye için önemli bir sektör olmaya devam edecek görünüyor
İNSANI YÖNETMEK SANATTIR
*İnsanı yönetmek sanattır, daha önceki demeçlerinizde geçmişti kısaca burada anlatılmak istenen nedir?
İnsan doğası gereği en büyük farklılıkları kendi içinde barındırıyor. Hiçbiri birbirine benzemiyor. Kurumlar bu tamamen farklı insanları bir araya getirerek ortak bir paydada ortak bir hedef için çalışmalarını sağlamaya çalışıyor. Bu çok zor bir iş aslında. adeta mozaik gibi. Birbirinde farklı şekil ve renkteki taş parçalarını bir araya getirip kocaman bir tablo yapmak gibi. çok büyük bir vizyon ve çok geniş bir algıyı gerektiriyor. O yüzden insanı yönetmek de bir sanattır diyoruz.
*Şirketlerde İK yönetimleri yeterli derecede ağırlığa sahip mi? Karar verici pozisyonda bulunuyorlar mı? Değilse, bunu nasıl sağlayacaklar?
Ülkemizde özellikle büyük şirketlerde yerel ya da yabancı sermayeli olsun, İnsan Kaynakları bölümleri daha önemsenen noktalara erişti diye görüyorum. Karar ortaklığı anlamında daha gidilecek mesafeler olsa da artık insan Faktörünün kritikliği kavranmaya, farkı yaratanın gerçekten insan olduğu ortaya çıktıkça da bu kaynağın yönetiminde bir kurum içi rehber aranmaya başlanıyor. Bu rehber de adı üstünde İnsan Kaynakları bölümleri oluyor. Artık orta ve küçük ölçekli kurumlarda da birçok insan kaynakları yönetim süreçleri ve araçları konuşulur, denenir olmaya başladı.
Firmalar işe eleman alımı sürecinde en çok hangi zorlukları yaşıyor?
İşe personel seçiminde en zor konu ülkemizde nitelikli personel açığı olsa gerek. Daha doğrusu doğru yönlendirilmiş bir eğitim sisteminin eksiliği nedeniyle karşımıza çıkan beklenti ve altyapısı iş hayatına uymayan insan profili en zorlayıcı faktör. Tabii buna büyüyen ekonomilerin genel stresi olan sürekli iş değiştirme alışkanlıkları da eklenince kurumlar uzun soluklu işbirliği kurmakta zorlanıyor personelle.
Kendi dilinden özgeçmişi: Yiğit Oğuz Duman: 1973 Trabzon doğumluyum. İlk, orta ve liseyi Trabzon'da tamamladıktan sonra lisans eğitimimi Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünde yaptım. Daha sonra Koç Üniversitesi Executive MBA programını tamamladım. 1995 yılından beri Kibar Holding bünyesinde çeşitli insan Kaynakları görevlerinde bulunduktan sonra, 2003yılından beri Holding İnsan Kaynakları Müdürü olarak görev yapıyorum. 1996 yılından beri PERYÖN'ün üyesiyim ve 2001 yılından itibaren de yönetim kurullarında görev aldım. 2005 Kasım ayından beri PERYÖN yönetim kurulu başkanlığı görevini yürütüyorum. Ayrıca BÜMED üyesiyim ve bünyesindeki gönüllü faaliyetlerine zaman zaman katılmaktayım.
|