|
ATATÜRK İLE 2. MAHMUT'UN FARKI NEYDİ? |
|
|
Gavur Padişah’ ile Atatürk arasındaki fark
Vakko’nun kurucusu Vitali Hakko’nun ölümü ile şapka yeniden Türkiye gündemine girdi.
“Vitali Hakko ile şapkanın gündeme gelmesinin ne alakası var?” diyenlere bir iki cümle ile anlatmaya çalışayım.
1923’te Cumhuriyet’i ilan eden Mustafa Kemal, ardından devrimleri belli periyotlarla hayata geçirdi. 1924’te hilafeti kaldıran, 1925’te Takrir-i Sükun uygulamasını başlatan Cumhuriyet’in kurucusu, aynı yılın kasım ayında bu kez kıyafet devrimi yaptı.
Artık ülkede fes çıkarılmış ve yerine şapka giyilmesi mecburi hale getirilmişti. Ne var ki, hemen hepsi asker kökenli olan kurucular, işin ekonomik tarafını gözetme gereği duymadılar.
“Şapka giymek zorunlu hale getirilir getirilmesine ama giyilecek şapka nereden ve nasıl temin edilecekti?” Bu soruyu sormak kimsenin aklına gelmemiş gibiydi.
Sakın kimse kalkıp da “Gelse bile nerede ekonomik imkanlar?” gibi bir soru sorma gafletine düşmesin. Çünkü, bu yasa uygulanmaya başladıktan sonra yurt dışına oluk oluk döviz aktı.
Şapka giymek zorunluluğu getirildi ama o zamana kadar, şapka giyme adeti yalnızca Beyoğlu civarında ikamet eden azınlıklar arasında vardı. Bunun için Müslüman vatandaşlar, şapkanın ya da o zamanlardaki yaygın adıyla “serpuş”un ne olduğunu bile bilmiyordu neredeyse.
YURT DIŞINDAN NE BULUNDU İSE GETİRİLDİ
Uyanık ve işbilir Cumhuriyet vatandaşları, yeni dönemle birlikte kendilerine yeni bir iş fırsatı bulmuştu. Halkın şapka ihtiyacını karşılamak önemli bir iş kolu oldu. Kendi hallerinde ticaret yapanlar, birdenbire ithalatçı oldular.
Başta İtalya olmak üzere yurt dışından şapka namına iyi kötü ne varsa yurda getirilmeye başlandı. Yalnız yeni üretilenler değil, kıyıda köşede, çöpte çöplükte ne bulundu ise ithal edildi. Bunlar temizlenip satışa sunuldu.
Vitali Hakko, 1997 yılında yayınlanan 253 sayfalık “Hayatım Vakko” isimli kitabında aynen şu ifadeyi kullanıyor:
“Şapka devrimi, kıyafet devrimi olmasaydı, kuşkusuz bugün Vakko olmazdı.”
Vitali Hakko, 21 Mart 1988 tarihli Milliyet gazetesinde ise fırsatları nasıl iyi değerlendirdiğini daha net ortaya koyuyor. Önce ithalat yapar ardından da imalata girişir:
“1925’lerde Kemal Atatürk giyim kuşam reformu yaptığında, Türkiye’de bu alanda yeni bir dünya açıldı. Şapka reformuyla çarşafın ve fesin atılmasıyla ilk aklıma gelen şey, şapka yapmak oldu.
Kapalıçarşı’da bir dükkân açmıştık. Şapkaları gece hazırlar, gündüz satardık. Cumartesi günleri kuyruk olurdu. Öyle kuyruk olurdu ki, izdihamı önlemek için polis çağırırdık.”
İşlerini iyi yürüten Vitali Hakko, 1934 yılında “Şen Şapka”yı kurar. “Vakko”nun temeli böyle atılmış olur.
Kimsenin girişimciliğinin önüne set çekilmemeli elbette. Vitali Hakko ve dönemin işbilir tüccarları, bir ihtiyacı gördüler ve dövizleri yurt dışına taşıyarak gemiler dolusu şapka ithal ederek sattılar.
Oysa şapka devriminden tam yüz yıl önce, bu topraklar bir kıyafet devrimi daha yaşamıştı. Osmanlı padişahı II. Mahmut, şirazesi dağılan Yeniçeri asker ocağını dağıtıp, kıyafetlerini de yasakladı. Sarık ve benzeri kisveler, yalnızca ilim erbabına has bir kıyafet olarak bırakıldı.
"GAVUR PADİŞAH" NE YAPMIŞTI?
Yeniçeri ocağı lağvedilince, Kaptan-ı Derya (Deniz Kuvvetleri Komutanı) Koca Hüsrev Paşa, Akdeniz’de seferde idi. Bu sırada Tunus’ta Bedeviler’in başında gördüğü fesi çok beğenir ve tayfalarının başına geçirir.
İstanbul’a döndüğünde huzura bu fes ile çıktığında, II. Mahmut fesi çok sever ve bütün askerlerin bu feshi giymesi için hazırlıklar yaptırır. Bunun için Haliç kenarında Feshane kurulur ve başına İzmirli Katipzade Mustafa Efendi getirilir.
II. Mahmud’un 1826’da fes giyilmesi kararı ile Feshane’nin kurulması arasında iki yıl var. 1828’de çıkarılan bir kıyafet nizamnamesi ile fes, resmi başlık oldu. Pantolon giyilmesini gündeme getirince, “Gavur Padişah” diye anılmaya başlandı.
Bu işi II. Mahmut’tan daha önce ve daha organize bir şekilde hayata geçiren bir isim daha var. İmparatorluğun yaramaz çocuğu olarak bilinen Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa.
KAVALALI MEHMET ALİ PAŞA ÖRNEĞİ
Mehmet Ali Paşa, 1820’li yılların başında Mısır’da bir kıyafet devrimi yapmaya kalkışır. Başlık olarak da fesi kabul eder. Asıl mesleği askerlik olmayan, esnaflıktan gelen biri olan Mehmet Ali Paşa, daha fikrini açıklamadan fes üretim tesislerini kurdurdu.
Hazırlıklar tamamlandıktan sonra da Fellah ve Kölemenler’in kıyafetlerini yasakladı. Fes giyilmesini zorunlu hale getirdi.
Esnaf kökenli Mısır Valisi, bu öngörüsü sayesinde ilk şeker fabrikasını Türkiye’den bir asır önce hayata geçirdi. Türkiye ilk şeker fabrikası ile 1926’da tanıştı. Mısır’da ilk şeker fabrikası ise Türkiye’den 96 yıl önce 1830’da kuruldu.
Devrimler, bir toplumu yalnızca sosyal yönden etkilemiyor. Aynı zamanda ekonomik yönden de etkiliyor. Cumhuriyet’in ilan edildiği yıllarda toplumun fukaralık içinde bocaladığını yana yana anlatanlar, o fukaralık içinde yurt dışına akıtılan dövizi hiç gündeme getirmediler.
|
|
|
|
Sayfayi öner |
Yorum Ekle |
|
Yorumlar(0) |
Oluşturma | 13 Aralık 2007 Perşembe 22:16 |
|
|
|
|