TTB Bu konuda yaptığı açıklamada s şu noktaların altını çizdi:
“Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre işgücünün %12'si işsizdir. Bu koşullarda verem hastalığının yeniden yaygınlaşması beklenmedik bir durum değildir.
Yoksulluğun ve eşitsizliklerin derin olduğu kırsalda, Orta Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde olgu sayısının az olmasının nedeninin kayıt ve tespit sistemindeki yetersizlikler olduğu bilinmektedir.
1996-2002 döneminde Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşam koşullarının görece düzelmesi, bu bölgeden yaşanan göçün azalması, toplumsal olayların Verem hastalığına olan etkileri açısından çarpıcıdır.
Son beş yılda ticarethaneye dönüşen kamu hastanelerinin, verem tedavisi için ayırdıkları yataklarını azalttıkları görülmektedir. Bunun nedeni verem yataklarının getirisinin diğer hastalıklara göre daha düşük olmasıdır.
Veremin en yaygın olduğu İstanbul'da (6.336 olgu) Heybeliada Göğüs Hastalıkları Hastanesi ve Beykoz Saray Hastanesi getirileri düşük olduğu gerekçesi ile geçtiğimiz yıl kapatılmışlardır. Sağlık hizmet sunumunun neredeyse tamamen özel sektöre devredildiği İstanbul'da veremle etkin bir mücadele yürütülemiyor olmasına şaşırmamak gerekir.
Verem hastalığından korunmada kullanılan BCG aşısı, etkinliği düşük bir aşı olduğu için tüm hedef gruba eksiksiz yapılmasının özel önemi vardır. Önceden ülkemizde üretilebilen BCG aşısının üretimine 1998'de son verilmiştir. Bu durum stratejik bir ürün olan aşıda dışa bağımlılığın yanında, yeni aşıların geliştirilmesinin olanağını da ortadan kaldırmıştır. Türkiye aşı üretebilir, üretmelidir.
Verem hastalığının tedavisi kamusal bir sorumluluktur. Hastaların ilaçlarının ücretsiz olarak sağlanmasının yanında, toplumdaki hastaların saptanması için taramalar yapılması, hastaların "Doğrudan Gözetimli Tedavi" altında izlenmeleri, kayıt ve bildirim sistemindeki aksaklıkların giderilmesi verem hastalığı ile mücadelede temel koşullardır.
İnsani yaşam koşulları düzeltilmeksizin bazı eğitim çalışmaları ile verem hastalığının önüne geçilebileceğini beklemenin bilimsel bir temeli yoktur. Piyasayı değil insanı merkeze koyan, sağlıklı yaşamı temel insan hakkı olarak gören bir anlayışla yaklaşıldığında yoksulluk kader olmadığı gibi verem de değildir. |