Mesela, genetik mirasın ne olduğunu, nasıl değiştirilebileceğini, botoksu, mikroskobik lazer uygulamalarını, akıllı ilaçları, nano teknolojiyi ve daha pek çok şeyi anlamaya çalışıyoruz. Amacımız hep aynı: Daha iyi yaşamak, daha güzel yaşlanmak! Haklıyız!.. Bundan daha masum bir istek var mı?..
BU tatlı telaş eğer abartılmaz ve "yaşlılıkla kavga süreci" haline getirilmezse güzel bir şeydir. Kan basıncını, kolesterolünü, şekerini ayarlamayı, romatizmadan, bellek kaybı, cinsel güç azalması, duyma ve görme sorunlarından uzak yaşamayı kim istemez?.. Diğer taraftan başka faktörler de bu çabamızı telaş haline getirebiliyor. Araştırmalar, ortalama yaşam beklentisinin uzadığını gösterdikçe biz de doğal olarak ömrün bu uzayan kısmını sağlıklı bir şekilde tamamlamak istiyoruz. Çünkü çok iyi biliyoruz ki ömrümüzün uzayan kısmı çocukluğumuz ya da gençlik çağlarımız değil. Bilim ne yaparsa yapsın, çocukluk en fazla 15, gençlik en fazla 25 yıl sürüyor. Sonrası yaşlanma yolculuğundan ibaret. Ve ne yazık ki bu yolculuğun önünde küçük veya büyük bazı çakıl taşları daima var. Bu çakıl taşlarının ortak adları "yaşlılıkla ilişkili hastalıklar". Ömrümüz uzadıkça bu hastalıkların canımızı sıkma ihtimali artıyor. Bunların başında kanserler, şeker hastalıkları, hipertansiyon, damar sertlikleri, Alzheimer hastalığı, romatizmal problemler, kilo sorunu, inme-felç, damar sertliğine bağlı bellek kayıpları (demans), prostat büyümesi, andropoz ve menopoz gibi problemler geliyor.
NE ERKEN, NE GEÇ
Bütün mesele, gençlik ve orta yaşlarda bu hastalıklara karşı güçlü bir sığınak yapabilmekten geçiyor. Ama ne "Hocam, ben o yaşları çoktan geçtim, 60’lara, 70’lere geldim, yani geç kaldım", ne de "Ben daha çok gencim, acelesi yok" diye düşünmelisiniz. Başlamak için hiçbir yaş çok erken veya geç değildir! Başlama vuruşunu beslenmenize özen gösterip aktivitenizi arttırarak, uykunuzu iyileştirip stresinizi azaltarak yapın, ama yapacağınız şeyleri sadece bu dar alana da sıkıştırmayın.
Amacınız sadece uzun yaşamak değil, aynı zamanda "nitelikli bir ömür sürmek", bu önlemleri "başarılı yaşlanma çalışması" haline getirmekse benim size önerim, gayretlerinizi çeşitlendirmeniz, keyifli hale getirmeniz ve sevmenizdir. Elinize bir kağıt-kalem alın ve eksiklerinizi tek tek gözden geçirin:
Yeteri kadar geziyor musunuz?
Okuyor, izliyor musunuz?
Dost ve arkadaş ilişkilerinizi güçlendiriyor musunuz?
İnanç dünyanızı, maneviyatınızı zenginleştirmeyi sürdürüyor musunuz?
İyimser biri olmaya gayret ediyor musunuz?
Son zamanlarda bilinçli farkındalığınızı geliştirmek için bir şeyler yaptınız mı?
Ekonomik durumunuza gerekli özeni gösteriyor musunuz?
Sağlıklı bir çevrede yaşamak konusunda yeteri kadar dikkatli misiniz?
Yeni hobiler öğrenmek, yaratıcı olmak, esnek kalmak, kendinize iyi davranmak konusunda verdiğiniz sözleri tutabiliyor musunuz?
Hayat, eğer mutluluk ve huzurun peşine takılıp gitmekse -ki öyledir- mutluluk (belirli bir oranda ne kadar genetik kodların yönetiminde olursa olsun) ve huzuru yakalamak, önemli ölçüde bizim elimizdedir. Aslında doğru olan, kısa ve geçici bir süreç olan mutluluktan daha çok huzurun peşinde koşmak, huzura odaklanmaktır. Hayattan iyi bir huzur alabilmek ise bedeni değil, ruhu beslemekten geçiyor. Yaşama daha derin anlamlar katmakla ilgili görünüyor. Huzur, koruyor. Hastalıklara karşı direnci arttırıyor.
Amacınız sadece uzun yaşamak değil, iyi ve nitelikli yaşamak olsun. Eğer bu amaca ulaşmak istiyorsanız iyimserliği ve huzuru ıskalamamaya bakın!
İYİMSERLİK KALKANINI DELDİRMEYİN
Eğer nitelikli yaşlanmak ve hayat okulunun başarılı bir öğrencisi olmakta kararlıysanız şu çok önemli noktayı da bir kenara not edin: Bilimsel çalışmaların çoğu (örneğin, Mayo Clinic tarafından yapılan Minnesota Çok Aşamalı Kişilik Envanteri (MMPİ) çalışması), olumlu kalmanın sağlıklı ve uzun bir yaşamın en önemli yardımcılarından biri olduğunu gösteriyor. Olumlu insanlar uzun ve nitelikli yaşam yönünden yüzde 50 daha şanslı bulunuyor. Bu insanlar daha az fiziksel ve duygusal sorun yaşıyor. Daha yüksek enerji düzeyine sahipler. Daha az hastalanıyor, mutlu ve sakin bir yaşam sürüyorlar. Yaşadığımız sorunların, ekonomik, sosyal, politik ortamın iyimser olmayı güçleştirdiğinin, hatta kötümserliğe katkıda bulunduğunun ben de farkındayım. Ama siz ne yapın edin, "iyimserlik kalkanınızı deldirmeyin". Çünkü bir görüşe göre "İyi insan iyimser insandır". İyimserler uzun ve nitelikli yaşam oyununu daha kolay kazanıyorlar.
Hayata olumlu bakın
Hayata iyimser ve olumlu bakanlar, daha nitelikli ve kaliteli bir yaşam sürüyor. Daha az hastalanıp daha az fiziksel sorun yaşıyorlar. Daha çabuk ve daha çok şeyden mutlu oluyorlar. En önemlisi daha yüksek enerjiye sahipler. |