Genel olarak evli çiftlerin bekárlara göre hayata daha bağlı, sosyal ilişkileri ve aktiviteleri daha iyi, daha uzun ve daha sağlıklı yaşayan insanlar oldukları bilinir. Bunun tek bir şartı vardır ki, o da evliliğin ‘mutlu ve huzurlu’ olmasıdır.
Geçen hafta yayınlanan ve Amerika’ da Brigham Young Üniversitesi tarafından 204 evli ve 99 bekár üzerinde yapılan bir araştırma da ‘mutlu evliliklerin’ kan basıncı üzerine olumlu etkileri olduğunu, ama ‘stresli evliliklerin’ tam tersine kan basıncının yükselmesine yol açtığını ortaya koydu. Esas şaşırtıcı olan da bu ikinci bulgu idi, çünkü bugüne kadar genel olarak evli kişilerin mutlu veya mutsuz olduklarına bakılmaksızın, bekárlara göre daha sağlıklı olduklarına inanılırdı.
Aslında, daha önce yapılan birçok başka araştırmada da evlilerde kalp hastalıkları, yüksek tansiyon, depresyon, cinsel hastalıklar ve osteoporozun daha az görüldüğü belirlenmişti, ama bunlarda da evliliğin mutlu mu mutsuz mu olduğuna bakılmamıştı.
Araştırmalarda ulaşılan bu bulguların mákûl ve mantıklı pek çok açıklaması var. Her şeyden önce, pek çok hastalığın ortaya çıkması veya hastalık belirtilerinin şiddetlenmesinde ‘stresin’ önemli rolü olduğunu... sinirlenmenin... kavga-gürültünün astım ataklarından migrene... kalp krizlerinden inmelere kadar pek çok hastalığın bir numaralı sebebi olduğunu herkes bilir. Hatta, kimi erkeği sinir hastası... kimini verem... kimini kanser ettiğinden kimsenin şüphe duymadığı evrensel bir ‘kadın dırdırı’ kavramı bile vardır.
İkincisi, evliler bekárlara göre daha dengeli beslenirler, uykuları daha düzenlidir, sigara ve alkol... gibi kötü alışkanlıkları daha azdır. Evliler tıbbi imkánlardan daha çok yararlanırlar; tedavi ve diyetlerini daha iyi uygularlar. Tek eşlilik cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı da koruma sağlar.
Hasta refakatçileri hep kadın
Ben de çevremdeki yaşlı insanları... gözümün önüne getirdiğimde, ‘evliliğin’ özellikle de erkekler için bir çeşit ‘sağlık sigortası’ olduğuna dair inancıma yeni deliller buluyorum.
Meselá, hastanelere yatan kocalarının başında bazen günlerce bazen haftalarca, bir sandalye üzerinde eşine ‘refakat’ eden hanımlar gözümde canlanıyor. Aslında belki kendi sağlıkları da tam yerinde olmayan bu fedakár kadınlar, doğru dürüst yemek yemeden... uyku uyumadan... bir taraftan hemşirelerden ve hastane personelinden, bir taraftan doktorlardan ‘fırça’ da yiyerek nasıl bir ‘aşk ve heyecanla’ eşlerine bakarlar, inanamazsınız.
Elbette, erkekler de eşlerine bakarlar, onların sağlık sorunları ile ilgilenirler, ama ben bugüne kadar karısının yanında refakatçi kalan çok az erkeğe rastladım. Bu gerçi, biraz da erkeğin tabiatı gereğidir. Hasta bakmak, onu yedirmek, içirmek, tuvaletine yardımcı olmak, ona yardım etmek... tıpkı yemek yapmak, bulaşık, çamaşır yıkamak.. gibi tipik hanım işleridir. Bunları erkekler de yapmasına yaparlar ama, ellerine gözlerine de bulaştırırlar.
İstisnalar da var
Evlilik, nispeten daha az rastlansa da bazı hastalıklar için risk de yaratabiliyor. Meselá, mide, akciğer, mesane kanserlerinin evli çiftlerde daha sık görüldüğü sonucuna varan çeşitli araştırmalar var, ama bu evli olmaktan ziyade, eşlerin maruz kaldıkları ortak çevresel faktörlerle ilgili bir şey olsa gerek. Kanserlerin oluşumunda beslenme ile ilgili faktörlerin ve sigara, alkol alışkanlıklarının ne kadar önemli olduğunu sanırım biliyorsunuzdur.
Dul kadınlar da sağlıklı
Queensland Üniversitesi’nde, 60 yaşın üstündeki 2.3000 Avustralyalı üzerinde yapılan bir araştırmada ise, boşandığı veya kocası öldüğü için dul kalmış veya hiç evlenmemiş olan kadınların, evli olanlara göre çok daha sağlıklı oldukları belirlendi.
Bu araştırmaya inanacak olursak, uzun süreli ve sağlıklı yaşamak için kadınların ya ömür boyu bekár kalmaları veya evli iseler bir an önce kocalarından kurtulmaları gerekiyor. Ayrı mı yaşarlar, boşanırlar mı ya da onu her hangi bir yöntemle ortadan mı kaldırırlar, orası kendilerine kalmış.
Evli çiftlerin daha sağlıklı ve uzun yaşadıkları şeklindeki evrensel görüşle taban tabana zıt bu sonuç için, araştırmayı yapan uzmanlar, bu durumu evli kadınların kocalarına bakmaktan kendileri ile ilgilenmeye zamanlarının kalmamasıyla ve bu yüzden de daha sağlıksız ve yorgun olmalarıyla açıklıyorlar.
Bir de, kocası öldükten sonra daha bir bakımlı olan, canlanan, süslenen hatta güzelleşen, daha çok gezmeye tozmaya başlayan... dul teyzeleri, yengeleri, nineleri görür gibi oluyorum da, Avustralyalı araştırmacılar gerçekten haklı galiba diye düşünmeden edemiyorum.
Gelelim neticeye
Erkekseniz, tansiyonum düşmüyor diye hemen eşinizi ve evliliğinizi suçlamaya başlamayın; kadınsanız, daha uzun yaşayacağım diye kocanızı kapının önüne koymaya kalkmayın sakın. |