|
HİDDİNK-LÖW-TERİM VE ARAGONES |
|
|
İşte Türk futbolu sadece milli takımı ile değil, artık Avrupa ve dünya futbolunun vazgeçilmezleri arasına girmiş durumda..
Türk Futbolunun kalkışma yılları doksanlardır.
Derwall-Denizli; Piontek-Terim ikililleri, Galatasaray ve milli takımın yükselme eğrisinin ilk çizildiği yıllardır yani şerefli yenilgilerden bugünlere geçişin ara dönemleri..
Zaman zaman kazanılan başarılar ve uluslararası standartlara ulaşamayan bir yetenekli futbolcu kuşağı tükenip gitti.
Fenerbahçe ise iki kez denedi bu açılımı.
İlkin 1991'de o zamanki adıyla şampiyonlar Ligi, Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nı kazanan PSV Eindhoven Teknik Direktörünü Türkiye'ye getirdi: Guus Hiddink.
Hiddink o zamanki Fenerbahçe’li futbolculara günümüzde oynayan liberosuz çift ön liberolu daha hücuma ve kollektiviteye yönelik futbolu Türkiye'deki o kuşak futbolculara anlatmak için çırpındı.
Yani Hasan, Abdülkerim, Müjdat Sedat falan..
Sonuç, Fenerbahçe Aydınspor'a sahasında 6-1 yenilerek lige başladı, dört hafta sonu İstanbul’da bir kritik maç daha oynandı, sonuç: Fenerbahçe 3- Trabzonspor 5
Hiddink maç sonrası takımın istediği futbolu oynamaya başladığını söyledi.
Eleştiriler ise çok ağırdı..
“Masalcı dede” , “Bıyıklı Hollanda Köylüsü” sonunda Hiddink kovuldu.
Eğer Hiddnk kovulmasa idi, Fenerbahçe bu uzun devrimi başlatan takım olacaktı.
Belki bir yıl sürünecek ama arkasından yeni ve modern futbolu oynamaya başlayacaktı.
Olmadı, o futbolu oynatmak daha sonra Fatih Terim’e, Galatasaray’ın başındayken kısmet olacaktı.
O futbol Hagi gibi bir liderle ve bir kuşak geçtikten sonraki futbolcularla Hakan Şükür, Okan, Ümit Davala, Emre gibi futbolcularla mümkün olacaktı.
Ömer Kaner eski gol kralı Alman’yada teknik direktörlük eğitimi almış bir Denizli-Terim adayıydı..
Kaner ne anlatmıştı, zavallı Hiddink sabahın sekizinde gelir elinde kalem tahtaya yeni taktikler yazardı.
O zamanki Türk futbolcusu üç dakika konsantre kalıyor sonra uyuordu adam bıkmadan anlatıyordu.
Olmadı.
Ardından Terim dönemi geldi Türkiye'ye Terim uyguluyordu, hırslıydı ve Türk futbolcusunun ruhuna uyarladı bu yeni taktiği...
Başarı geldi..
Joachim Löw o dönem Fenerbahçe'ye hızlı ve atak futbol oynatıyordu.
Metin Diyadin ve Uche’nin ayağı kırıldı.
Diyadin’i ayağı kırılırken Baliç poziyona çok yakındı..
Travmayı içinde hissetti.
Ve bir daha verimli oynamayamadı.
Zaten Toschak’da Real Madrid’e almak için bastırıyordu.
Löw üçüncü oldu.
Kibarca gönderildi.
Yıllar sonra Klinsman’ın yerine Teknik Direktörlüğe geldiğinde bir Alman gazetecesi Löw’e Almanya’da hiç bir kulüp takımı çalıştırmadığını ve deneyiminin olmadığını söylediğinde Löw’ün cevabı manidardı.
“Türkiye diye bir ülke var bilir misiniz?
Orada Fenerbahçe diye bir takım var ya onu bilir misniz?
Ben orada bir sene çalıştım.
Orada bir yıl çalışan Türkiye'nin her yerinde çalışır.
Çok büyük ve çok hareketli bir kulüptür
Keza Fatih Terim’de ikinci dönem Galatasaray'da tutunamamaış ve kibarca gönderilmişti o da...
Şimdi Türk Futbolu ve Türk takımları için yahu bize ne büyüyk fir futbol ülkesiyiz dünyayı idare eden dev takımlarının hocalarını kovmuş ülkesiyiz demek ne kadar anlamsız olur.
Ya da yolu futboldan geçen herkes artık Türkiye’ye bir kez uğramış ya da uğruyor.
Umarız Aragones kalıcı olur.
Sisteme, disipline uzun vadeli düşünmeye herkes alışmalı..
Hoş geldin Aragones.. |
|
|
|
Sayfayi öner |
Yorum Ekle |
|
Yorumlar(0) |
Oluşturma | 24 Haziran 2008 Salı 16:35 |
|
|
|
|