Bu ölçülerdeki radyasyon değerlerinin, çok düşük olasılıkta da olsa öncelikle kanser gelmek üzere bazı hastalıkların riskini artırabileceğini belirten araştırmacılar, cihazların kalibrasyonunun düzenli olarak yapılması ve incelemeyi yapan hekimlerin uygulamalı eğitimlerinin arttırılması uyarısında bulundu.
AÜ Nükleer Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Doğan Bor, yaptığı açıklamada, 3 yıl önce üniversite bünyesinde kurulan enstitünün Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) ortaklığıyla çalışmalarını sürdürdüğünü anlattı.
Özellikle "medikal fizik" ve "radyasyon sağlığı" konularında eğitimler düzenleyen ve araştırmalar yapan enstitünün, geriye dönük radyasyon ölçümleri yaptığını dile getiren Bor, "Enstitümüzde herhangi bir radyasyon kazası sonucunda alınacak radyasyonun kişinin diş minesinden bile saptanabiliyor" diye konuştu.
Bor, medikal görüntüleme cihazları arasındaki röntgen, bilgisayarlı tomografi, anjiyografi, momografi gibi X-ışın radyasyonu yayan cihazlar konusunda enstitüde geniş çaplı araştırmalar yaptıklarını kaydetti. -REFERANS DOZ SEVİYELERİ AŞILIYOR-
Türkiye'de çeşitli kuruluşlardaki cihazların görüntü kalitelerini ve radyasyon dozlarını son 8 yıldır araştırdıklarını anlatan Bor, "bazı merkezlerde hasta ve çalışanların aldıkları radyasyon dozlarının uluslararası sınırlara göre 3-5 kat daha fazla olduğu durumlara rastladıkları, merkezlerde kabul edilemeyecek kalitede film çekimlerinin yapıldığına" dikkat çekti.
Doğan Bor, araştırmanın sonuçlarını, "Bu değerler uluslararası referans doz seviyelerinin çok üzerinde. Türkiye de cep telefonu kullanılması nedeniyle bazı hastalıkların riskinin artabileceğini iddia edenler, medikal uygulamalarda çok daha yüksek miktarlardaki radyasyonun olası etkilerini gözardı ediyor." diye değerlendirdi.
Radyasyon kullanılan görüntüleme cihazlarında "iyi kullanım" ile "kötü kullanım" arasında 10 ya da 20 kata ulaşabilen doz değişiminin bulunduğunu anlatan Bor, "Hasta kiloluysa iyi görüntü alabilmek için radyasyon yüksek veriliyor ama maalesef o doz, bilinçsiz bir şekilde bir çocuğa da verilebiliyor" diye konuştu. -HANGİSİ DAHA RİSKLİ- Prof. Dr. Bor, "medikal teşhislerde kullanılan radyasyonun, kansere neden olma riskinin günlük hayattaki diğer risklere göre çok daha düşük olduğunun" da altını çizdi.
"Yetişkin bir insanın akciğer filmi çektirmesi durumunda 200 binde bir olan kanser riskinin, kalp anjiyosu ya da tomografi incelemesinde 4-5 binde 1'e çıktığını" anlatan Bor, "Bazı özel hastanelerde hastalar kapıdan girer girmez 'haydi tomografiye' deniyor. Oysa tomografideki etkin doz tüm diğer incelemelerde alınan dozların çok üstünde" dedi.
Uluslararası bilimsel kuruluşlarından biri olan The New England Journal of Medicine'ın iki yıl önceki araştırmasında, "Hiroşima'ya atılan bombanın etkisi altında kalan insanlarda kanser riskinin 50 mSv üzerinde artmaya başladığını"bildirdiğini dile getiren Bor, "Bu doz, yaklaşık olarak peş peşe yapılan 2 ya da 3 bilgisayarlı gövde incelenmesinde alınan dozlara eşdeğerdir" diye konuştu.
Doğan Bor, "artan kanser vakalarının nedeni olarak radyasyonun başlı başına bir etken olarak gösterilmesinin de doğru olmadığını" da belirterek, "Halen doğal nedenlerle kanser ölümleri yüzde 25 civarında, sağlık nedeniyle alınan radyasyon incelemelerinin kansere ilave katkısının yüzde 1 dolayında" olduğunu vurguladı. |