Bayramlık Ayakkabı
Enes Ufuk 2009 - Ocak
Ahmet Usta artık ayakkabı ve terlik üretiminde hatırı sayılır bir işadamıydı. Oğullarıyla birlikte işi götürüyorlardı. O gün, bir süre önce kendilerine ait bir işyerini büyük meblağlar ödeyerek kiralayan iş adamıyla görüşmek üzere bir araya gelmişlerdi.
Derken adam geldi, toplantı salonuna aldılar.
Adam;
-Kriz geldi ve bizi yaman vurdu, ne yapacağımızı şaşırdık, diyerek söze başladı. Kiranızı ödeme imkanım yok, çok kötü durumdayım. Ne derseniz onu yapalım...
Konuşuldu, konuşuldu ve adam gitti.
Baba ve çocuklar başbaşa kaldılar, ne yapacaklardı.
Ahmet Usta, oğullarına konuşma fırsatı vermeden söze başladı.
-Siz kendinizi düşünün, dedi. Onun yerinde siz, sizin yerinizde o olabilirdi, ne yapılmasını beklerdiniz?
Oğullar babalarını tanıyorlardı.
Onun başından geçen hikayeyi kaç kere dinlemişlerdi.
Ahmet Usta'nın sipariş ayakkabı diktiği günlerdi.
Bir bayram öncesi, bir adam girmişti dükkanın kapısından... Bir çift ayakkabı dikmesini istiyordu çocuğu için... Şöyle bayramlık olsundu.
Dikti Ahmet Usta. Çok güzel bir ayakkabı oldu.
Adam ayakkabıyı almak üzere geldi bayram öncesinde... Ama halinde bir tuhaflık vardı.
-Ahmet Usta, dedi, ayakkabıyı sipariş ettim, yapmışsın eline sağlık. Çok güzel olmuş. Ama söylemeye utanıyorum, yalnız benim param yok. Sipariş ederken de yoktu, ama çocuğun “Bayramda bana ayakkabı almayacak mısın baba?” sorularına dayanamadım, bulur buluştururum diye siparişi verdim. Fakat bulamadım. Ayakkabıyı versen, ilk fırsatta ödesem olmaz mı?
Ahmet Usta ne yapsındı?
Verdi ayakkabıları.
-Al götür, güle güle giysin çocuğun, dedi.
Adam aldı ve gitti.
Epey zaman geçti. Ahmet Usta adamın ayakkabıların parasını getirmesini bekledi, ama olmadı. Adam da para da gelmedi.
Adam, Ahmet Usta'nın babasının mahallesinde oturuyordu. Babası ile haber yolladı birkaç kere. Ama para yine alınamadı.
Babasını en son aradığı gün, yaşlı adam parladı:
-Ulan oğlum, dedi, ben senin paranın tahsildarı mıyım? Beni elalemle yüz göz etme. Gel al paranı. Adam kahvede oturuyor, bundan sonra ben para istemem.
Ahmet Usta'nın yüzü al al mor mor oldu. Hemen önlüğünü çıkardı, ceketini giydi ve yola düştü.
Babasından azar işitmesine sebep olan adama karşı öfke doluydu. Mahalleye vardı ve adamı kahvede buldu.
-Biraz dışarı gelir misin, dedi adama.
Adam sessizce kalktı. Dışarı çıktılar. Dışarda biraz kalabalık vardı, Ahmet Usta, gerekirse şöyle birkaç okkalı tokat vurmayı bile aklından geçiriyordu. Onun için kalabalıktan uzaklaşmayı düşündü.
-Şöyle gidelim biraz, dedi.
Uzakta bir tamirhane görünüyordu, oraya yöneldi. Adam da arkasından geliyordu.
Sonra durdular. Ahmet Usta, sesi öfke yüklü:
-Şimdi ben ne yapayım sana, diye söze başladı.
Adam hemen söze girdi.
-Ne yaparsan yap Ahmet Usta, dedi, boynunu eğdi. Vur, işte boynum, dedi. Vur ki ben de kurtulayım.
Ahmet Usta durdu kaldı. Adam devam etti:
-Vur ki ben de kurtulayım. Evde her gün kavga var. İş yok. Hanım her gün iş bulup gelmemi istiyor, bulamıyorum. Bugün evden çıkarken arkamdan seslendi. “Eve ekmek getir, getirmezsen de gelme” dedi. Eve gidemiyorum, İntihar edemiyorum. Bari sen öldür de kurtulayım.
Ahmet Usta ne yapacağını şaşırdı. Yüreği ezildi. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Elini cebine attı. 10 lira vardı cebinde. Onu çıkardı ve adama uzattı:
-Al bunu, dedi. Eve ekmek al. Bana borcunu ne zaman kazanırsan ödersin.
Sonra yeniden dükkanın yolunu tuttu. İçinde öfkeden eser yoktu. Biraz eziklik ama daha çok bir insanı ayağa kaldırmanın mutluluğu vardı.
***
Evet, Ahmet Usta da oğullar da hikayeyi biliyorlardı.
Kısa süre içinde hikayeyi yeniden yaşadılar.
Ve dara düşmüş işadamının işini nasıl kolaylaştıracaklarını düşünmeye başladılar.
|