Dil ve Edebiyat dergisinin mart sayısında (nr.3) Şemsettin Şeker, Mehmet Akif Ersoy'un bilinmeyen iki şiirini yayımladı. İşte, Şemsettin Şeker'in yazısı ve Akif'i gün yüzüne çıkan iki şiiri...
MEHMET AKİF ERSOY’UN NEŞROLUNMAYAN İKİ ŞİİRİ
1999 depreminde zarar gören ve uzun bir tadilat sürecinden geçen İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesinin açıldığı haberi, hayatı ve eserleriyle ilgili tedkîkatta bulunduğum İbnülemin Mahmûd Kemâl İnal’ın üniversite kütüphanesine bağışladığı kitaplarını görmek imkânını verdiği için bir müjde hükmündeydi. İcra ettiğimiz muallimlik mesleğinin zaman bakımından bize tanıdığı imkânlar sayesinde uzun bir müddet öğle sonralarını bu kütüphâneye vakf ettik. Nezîh bir çalışma ortamı içinde, İbnülemin’in basılı olan eserlerinin müsveddeleri ile neşir sahasına çıkmamış eser ve husûsî evrâklarını incelemeye başladık. Yine bu sırada Hüseyin Vassaf’ın İbnülemin’in şiiri-şâirliği ve şahsiyet-i husûsiyyesi-fikriyyesi hakkında kaleme aldığı yazma eserleri de manzûrumuz oldu. Çalışmamızın en yoğun mesâisini, merhûmun yazma eserlerine ve gerek sahaflardan bin bir meşakkatle topladığı, gerekse bizzat kendisinin devrinin şâirlerinin sağda solda dağınık bir şekilde kaderini bekleyen eserlerini derlediği mecmûalarına ayırdık. Bu sıralarda Türk kültürünün hiçbir meselesine bîgâne kalamayan muhibb-i kadimimiz, enîs-i rûhumuz, İsa Akpınar Beyefendinin de hâl u vaktinin müsait olmasıyla bir mübtedî heyecanıyla aylarca şiir, münşeat, cönk vs. mecmuaları arasında vakit geçirdik. Araştırmalarımızın sonunda, Türk kültürünün hemen bütün merhaleleri hakkında, özellikle de Türk şiirinin değişik devirleri açısından, zengin bir kaynak teşkîl eden bu mecmûalar eserleri bulunan şahsiyetler ve ihtiva etiği konular bakımından tarafımızdan etraflıca tasnif edilip fişlenmiştir.
İşte bu çalışmalarımız, Mehmed Akif’in çocukluk ve ilk gençlik yıllarından arkadaşı olan İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın şâirin vefâtını müteakıp Hasan Basri Çantay’a yazdığı muhallet mektubunda varlığını ilan ettiği şiirlerini ; senelerce gözlerden ırak kaldıktan sonra İbnülemin merhumun evrâk-ı hazinesinde (evrâk-ı metrûkesi demek daha doğru olur herhalde) yer alan bir şiir mecmuasında karşımıza çıkardı. O devrin on üç şairinin kendi hatt-ı destiyle bazı şiirlerini ihtiva eden bu mecmûa, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Nadir Eserler Bölümü’nde T11143 numarada kayıtlıdır. Mehmet Akif’in biraz aşağıda neşredeceğimiz şiirleri 37 sahifelik mecmuanın 14. sahifesindedir. Erbâbının mâlumudur, İbnülemin yaşadığı devrin önemli isimlerinin el yazılarından müteşekkil bir dizi defter-i meşâhir tutmuştur. Basılmamış eserleri arasında gösterdiği “Hutût-ı Meşâhir Mecmûası” da bunlardan birisidir. 1312’de teşkîl edilmeye başlanan ve şair, yazar, hattat ve ressamlardan oluşan doksan sekiz ismin nesir, şiir, hat ve resimlerini ihtiva eden 59 sahifelik bu eserde, Akif ve onun gibi bir kısım şairin imzalarının olmaması da hayli dikkat çekicidir. Bu durum bize İbnülemin’in iki tane hutût-ı meşâhir mecmûası hazırlamayı tasavvur ettiğini fakat bunu nedense gerçekleştir-e-mediğini düşündürüyor. Yine aynı adla İbnülemin adına T11141 numarada kayıtlı bir başka mecmua daha vardır kütüphanede, fakat burada şairler değil de Osmanlı son devir ricalinin el yazılarıyla mektuplar, fermanlar ve arizalar vardır.
Sözü daha fazla uzatmadan şiirlerin muhtevası hakkında da birkaç kelam edip meydanı şiire bırakalım. Bugün Akif’in hayatı, sanatı, düşünceleri ve şiirleriyle hemhal olanlar bilirler ki merhum 1908’den önce yazdığı şiirlerini kendince birtakım sebeplerden ötürü “Safahat”ına almamıştır. 106 sene önce aralık ayında başlıksız olarak kendi hattıyla yazdığı ve birbirini bütünleyen manalar içeren bu şiirler; Mehmet Akif’in, şairliğinin ilk devresinde Resimli Gazete’de neşrettiği bir kısım şiirleriyle de aynı muhtevaya sahiptir. Özellikle derginin 66. sayısında yayımlanan “Bedrika-i İrfân” şiiriyle muhteva açısından benzerliği bu noktada çok dikkat çekicidir. İşte, Akif neşriyatı arasında rastlamadığımız bu eserlerin bir köşede unutulmuşluk içerisinde kalmasına gönlümüz razı olmadı.
İstiklâl Marşı’mızın kabulünün 88. yılında Akif’i bir kez daha rahmetle yâd ediyoruz.
&&&
Ne sûya atf-ı nazar eylesem odur görünen Bu cilve- zârda hayret içinde kaldım ben
Ulüvv-i ka’beni yâd ettirir semâ-yı berîn Rahîb-i fikrini ihsâr eder bisât-ı zemîn
Kemâl-i nâmütenâhîsinin nazîri fezâ Onunla ölçülür ancak o bî-kıyâs-ı dehâ
Sabâh muhtıra-i ibtisâm-ı rengînin Leyâl cilve-i sevdâ-yı mâtem-agînin,
Tulû’ manzara-i cebhe-i firûzânın Gurûb levha-i hâtır-hırâş-ı hicrânın,
Bahâr şa’şa-i âfitâb-ı vechindir Hazân benim nazarımda nikâb-ı vechindir.
&&&
Dönen fezâ-yı ümîdimde yâl ü bâlindir Bütün hayâlim o fevka’l-hayâl hâlindir
Gönül ki her gece feyzâ-[yı] nûr u hayretdir O serserîye refâkat eden hayâlindir!
Semâ-güzîn olarak gitdin ey mücessem-i nûr Peyinde şimdi ufukdan geçen zılâlindir
Bu kâinât senin hâtıranla hep lebrîz Zemîn, zamân bana yâd-âver-i cemâlindir:
Bütün cihâtda aks eyleyen hemâlindir Esîr sanki bir âyîne-i celâlindir!
Nücûm-ı lâmi’a-zâ bârikât-ı irfânın, Leyâl ihâta-i eşyâdaki kemâlindir,
Seher o nâsıyeden bir nişâne-i feyyâz Şafakda dalgalanan renk reng-i âlindir,
Bülend fikrini tasvîr eder nigâhımda Şu âsümân ki teâlîde bir misâlindir,
Cibâl heykel-i sâhib-vakâr-ı azmindir Suhûr hiffete düşmen olan hisâlindir,
Bulut pembe leâlî-nisâr-ı cûdundur Güneş müfekkire-i her-dem-iştiâlindir
Tulû’ levha-i cezzâb-ı ibtisâmındır, Gurûb safha-i mağmûm-ı infiâlindir,
Havâda mevcelenir sânihât-ı kudsiyyen, Riyâh rûhumu pür-cûş eden makâlindir,
Çemende cilveler eyler bahâr-ı dîdârın, Sabâ nüvîd-i ümîd-âver-i visâlindir
Şitâ hurûşa gelen vâridât-ı ilhâmın Rebîa rûh veren feyz feyz-i âlindir.
Hülâsa nazra-i im’ânımın önünde cihân Senin sahîfe-i zâtın, senin meâlindir.
21 Kanûnıevvel 319 -Mehmed Akif
|