Geçen gün Katar ile Türkiye arasında karşılıklı vizenin kaldırıldığına dair bir antlaşma yapılmıştı. Suriye ile Türkiye arasında ise bir günlük seyahatler için vizenin kaldırıldığını ileriye dönük ise tamamen kaldırılacağına dair açıklama yapıldı. Gürcistan ile zaten önceden beri vize uygulaması kaldırılmıştı. Yakın zamanda bunun gibi güzel haberleri duyacağımızdan kuşkum yok.
Ortadoğuya baktığım zaman beni her zaman önce bir üzüntü sonra da bir heyecan sarar. Üzüntüm evini terk eden bir babanın geriye bıraktığı çocuklarının birbirleriyle küsmeleri veya uzun zaman birbirlerini tanımıyorlarmış gibi davranmaları. Nedir dertleri Allah aşkına? Birbirlerine ne yapmışlar da sanki birbirlerini tanımıyorlarmış gibi uzun süre birbirlerinden kopuk yaşadılar? Bu babanın çocuklarının çocukları oldu. Bu çocuklar da soruyorlar büyüklerine. Aralarında ne olduğunu araştırıyorlar.
Araştırdıkça aralarında ciddiye alınacak bir şey olmadığını öğreniyorlar. Her geçen gün bu çocukların bulundukları yerlerde özgürlükler arttıkça geçmişlerini doğru bir şekilde öğrenme imkanları da artıyor. Bu öğrendikleri bilgileri artniyetsiz, samimi bir şekilde kimseyi hedef almadan olduğu gibi kamuoyu ile paylaşmaya başladılar. Bu doğru bilgiler vesilesiyle kardeşler her gün biraz daha birbirlerini arar oldular. Dışarıdan gelen ortak tedit de bu süreci hızlandırdığı bir gerçek.
Üzüntüm, kaybedilmiş kardeşsiz geçen yıllara…
Birbirimize o kadar muhtaç iken ve birbirimizin yanıbaşında iken üzüntüm birbirimize sırtımızı vermemize…
Evet, beni sonra bir heyecan sarar. Sevgili baba uzun bir sefere çıktı. Bir daha dönmeyecek anlaşılan. Bu çocuklar babanın yıkılan evinin avlusunda, arsasında yaşıyor hala. Onları bir araya getirecek bir ağabey bekliyor. Bu ağabey kardeşlere güç verecek, koruyacak ve onlardan güç alacak bir ağabey olmalı.
Avrupalılara bakıyorum aralarında su sızmıyor. Bunlar kardeş değil, sanki ikiz, üçüz, dördüz…
Şaşılacak şey doğrusu. Geçmişte bunların kan davası yoktu sanki.
Çok geriye gitmeyeceğim. İkinci Dünya Savaşı bunlar arasında olmadı mı? 50 milyon insan ölü, bir o kadarı yaralı.
Peki bu kardeşler arasında ne türden büyük savaşlar oldu?
Bugün asırlık düşmanların ikiz kardeş olduğu bir dünyada biz kardeşler hala küs mü olacaktık birbirlerimizle? Böyle bir durum eşyanın tabiyatına aykırı olur elbette.Küs duramayacaktık. Böyle bir lüksümüz yok artık.
Türkiye daha yakın zamanda çevresindeki ülkelerden tehdit gelecek algısıyla hareket ediyordu. Haklı mıydı haksız mıydı orası ayrı bir konu. Bugün ise çevresinde dost veya en azından birbirleriyle oturup konuşacakları, birbirlerini anlayacakları ülkeler var. Sonra öğrendik ki hemen hemen bütün Müslüman ülkeler böyleymiş.
Çok değil bundan on küsur yıl önce İstanbul Üniversitesi Fars Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi bir hoca İran’a gittiği için istihbarat elemanları tarafından sorgulanmış, İran’a gitme nedeni arkasında hangi amacın yattığı üzerinde çalışılmıştı. Sıradan bir vatandaş için bile böyle bir soruşturma seyahat özgürlüğüne bir saldırı iken Fars Dili ve Edebiyatı Hocası böyle bir muamele görüyor. Ülkenin üniversitelerinde Fars Dili ve Edebiyatı koyacaksınız sonra da Fars dilinin ana vatanı İran’a bu uzmanlar gidemeyecek…
Aynı durum Arap ülkeleri için de geçerliydi. Doğuya gitmek rejime muhalefet olarak algılanırdı. Ömrünüzde bir defa bu ülkelerden birine gitmişseniz ve mütedeyyin iseniz bu mutlaka karşınıza çıkacaktı. 2000’li yıllara geldik, hala şu üniversitenin diploması geçerli, şu üniversitenin diploması ( içinde falan fakülteler barındırdığı için ) geçersiz. Üniversitelerde akademik kariyer yapmak için İngilizce, Almanca, Fransızca dillerinden birini biliyorsanız önünüz açılır. Bunlardan birini bilmiyorsanız Yüksek Lisans veya Doktora yapamazsınız.
Değişik ülkelerden tanıdığım insanlar bana ülkemde hala var olan ve varlığını benim de pek anlamadığım ve anlamlandıramadığım bir düzine yasağın nedenini sorduklarında doğrusu bir açıklama yapamıyorum.
Ülkemizde gün geçtikçe ( yavaş da olsa ) Komünist sistemin uygulamalarını çağrıştıran birçok uygulama yavaş yavaş kalkıyor. Çevremizdeki ülkelerde de bu tür özgürlüğü kısan uygulamalar yavaş da olsa kalkmaya başladığını görüyoruz.
Gelecekten nasıl bir Ortadoğu bekliyoruz?
Avrupa Birliği halkları kimliksiz bir şekilde bir ülkeden diğerine gezebiliyorlar mı? Evet gezebiliyorlar. Neden Ortadoğu’da yaşayan insanlar ( hatta İslam Ülkeleri de dahil ) en azından kimlikle bile olsa gezmesin?
Neden ileride kimliksiz gezilmesin. Bu coğrafyada yaşayan birçoğunun hayali bu aslında: Sınırların korunduğu sınırsız seyahat. Bunun olacağına inanıyorum. Körfez İşbirliği Teşkilatı ile yapılan antlaşmalar, bizi bu teşkilatın bir üyesi yapmıştı. Son zamanlarda Suriye ve diğer Arap ülkeleriyle yapılan antlaşmalar bu düşünceyi müjdeliyor. Bu hayalde kalmayacak. Bunu görmeye ömrümüz yetecek inşaallah.
Suriye’den bir gezi dönüşünde ( yaklaşık on yıl önce ) yanımda oturan bir Arap öğrenci Antakya’ya geldiğimiz zaman burasının kendilerine ( Araplar’a ) ait olduğundan bahsetti. İskenderun’a vardığımız zaman aynı şeyi söyledi. Ben hiç cevap vermedim. Adana’ya varınca kendisine buranın da kendilerine ait olduğun söyledim. Yüzüme dikkatlice baktıktan sonra bir şey demedi. Mersin, Tarsus,…
Ankara’ya varıncaya kadar geçtiğimiz şehirlerin Araplar’a ait olduğunu söyledim. En sonunda dayanamadı ve bana kendisiyle alay ettiğimi söyledi. Ben ciddiyetimi bozmadan Ankara’nın, hatta İstanbul’un da kendilerine ait olduğunu söyledikten sonra Halep’in, Hama’nın, Şam’ın, Amman’ın, Bağdat’ın, Musul’un,…
Kahire’nin, Trablusgarp’ın, Tunus’un… da bize ait olduğunu söyledim. Bunu söylerken farkında olmadan gözlerimin dolduğunu ağlamaklı olduğumu hissettim. Müslümanların ihtişamlı günleri aklıma geldi. Yemen’den hatta Endonezya’dan bugünkü Romanya’nın başkenti Budapeşte’ye giden Müslümanlar ezan sesi işiterek gittikleri aklıma geldi. Pencereye döndüm ve gözlerimi sildim. Bir müddet sessiz kaldık. Sonra genç gözleri dolu olduğu halde bana kendilerinin böyle yetiştirilmediğinden bahsetti. Türkiye’ye hiç bu düşünceyle bakmadığını söyledi. Evet, dedi. İstanbul da bizim. Şam sizin, Kahire sizin…
Doğrusu biz de böyle yetiştirilmedik. Ortak tarihimiz bizi böyle düşünmeye zorluyor. Dini ve kültürel bağlarımız bizi biz yapıyor. Elbette ki gelecekte böyle bir birleşme mümkün. Bu gencin önyargılarını bildiklerimle değiştirmek isteseydim bunu başaramazdım. Oysa ortak paydamız olan İslam ve Müslümanların ortak tarihi beni ve onu biz yaptı.Gerçekte bu coğrafyada yaşayanlara biz diyebiliyorsak bu ülkede yaşayanlar nasıl sen ben oluyor. Dinimiz ve tarihimiz birse birliğimizi korumanın yolu da bu birleri öne almaktan geçer.
Başbakan sesimizi duyar mı acaba?
Sayın Başbakan nüfusumuzun artmasını her vesileyle dile getiriyor. Türkiye’nin geleceği için bunun öneminden bahsediyor. Ben de bu görüşe tamamen katılıyorum. Bir kalabalık ailenin yurt dışı seyahati maliyetini Sayın Başbakan düşünmelidir. Umreye veya yurt dışına her hangi bir ülkeye çıkışta resmi işlemler, yurt dışında harcanacak masraflardan daha fazla.
Sadece 5 yıllık bir pasaportun bedeli 695 Lira. Cüzdan bedeli 135, 5 yıllık bedel ise 560 Lira. Yedi yaş üstü çocuklarınızdan da bu masraf alınıyor. Bu aile kalabalık bir aile ise birkaç maaşını maliye bakanlığına vermeden hiçbir yere gidemez. Üstelik her yıl bu fatura artıyor. Oysa halk zaten fazlasıyla vergisini ödüyor. Devlet bu hizmetleri ücretsiz vermesi gerekirken bundan fahiş para alıyor. Bir Avrupalı bu paranın yarısıyla Türkiye’ye bir iki haftalığına geliyor, geziyor ve aynı para ile ülkesine dönüyor. . Pasaport ve süresinin uzatılması ya ücretsiz olmalı veya gerçekten defter parası denecek bir cüzi ücret alınmalıdır.
Umre veya Hacca gidenlerin ödedikleri fazladan şişirilmiş uçak biletleri, acentelere verilmek zorunda bırakılan paralar… Bunlar soygun boyutuna ulaştı. Miami’ye uçuş bile bir ara 200 Dolardı. Bir ömür boyu biriktirdikleri ile hacca gidemeyen insanlar gördüm. Bir memur veya bir işçi bu faturalarla nasıl yurt dışına gidebilir? Umarım bu hususta bir şey yapılır. Yabancılar için de ikamet ücretleri büyük sorun. Ayrıca ( eskiye göre çok daha iyi olmasına rağmen ) ikamet başvurusunda bulunanlara muhatap olan görevliler mutlaka özel bir eğitimden geçirilmeliler. Burada çalışanların yükleri hafifletilerek yabancılara daha iyi hizmet vermeleri sağlanmalıdır. İstemeyerek bile olsa yapılan kaba bir muameleyi bu insanlar unutmuyor.
Bu durum yabancılarla ilgilenen Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Müdürlükleri için de geçerlidir.
Gelecekten umutluyuz. Daha iyi bir gelecek için Ortadoğu’da ve İslam dünyası’nda yaşan bizler birbirlerimizi daha fazla tanımalıyız. Seyahat tanımayı ve tanışmayı daha hızlı sağlıyor. Seyahatin önündeki siyasi, ve maddi engelleri hızla aşmalıyız. Batıya yapılan ucuz uçak seferlerini doğuya da bekliyoruz. Uçak aynı uçak, yakıt aynı yakıt değil mi?
Bu coğrafyada bulunan ülkeler kendi halkına güvenebilmelidir. Halkı ile dini ile tarihi ile barışmalıdır. Önce halkı mutlu edin, sonra başkalarını. Bu coğrafyada kendilerine bir kimlik bile verilmeyen milyonlar var. Kendi ülkesinde vatandaş olarak kabul edilmeyen ve bu nedenle yurt dışına çıkamayan yüz binler var bu coğrafyada. Yurt dışına çıktıktan sonra ülkesine korkudan dönemeyen yüz binler var bu coğrafyada. Bunlar sizin insanlarınız. Bunların hakkını başkaları siyasi pazarlık yapmadan siz verin. Batılıların hapishanelerinde bu coğrafyanın insanlarından on binlerce ( çoğu haksız yere ) tutuklu var.
Bunların hakkını siz sorun. Elin adamı suç işleyen bir batılı vatandaşı için Dışişleri Bakanını gönderiyor. Sizin insanlarınız batılı hapishanelerinde çürüyor. Gizli hapishaneleri saymıyorum. Batıdaki Camilerinize domuz başları asılıyor. Bir protesto bile yok. İlla kendi çocuklarınız mı bu muameleyi görecek de tepki vereceksiniz. Hapishaneleriniz neden dolu? Neden hala hapishane yapıyorsunuz? O para ile kütüphane yapacağınıza…
Akdeniz’de ve Ege’de mülteci olarak batıdan merhamet uman bu coğrafyanın fidanları kadın erkek, çocuk demeden boğuluyor. Neden? Bu coğrafya batı coğrafyasından daha mı verimsiz, daha mı cimri?
Dediğim gibi ben gelecekten çok umutluyum. Allah’ın izniyle güzel günler bekliyor bizi.
Sebahattin Arslan |