Bebektir, bir şey anlamaz” düşüncesi çoktan eskidi. Artık bebeklerin anne karnından itibaren her şeyin farkında oldukları biliniyor. Üstelik bebekler de depresyona giriyor. Çocuk ve Ergen Psikiyatrı, Uzman Dr. Neslim Güvendeğer Doksat ile bebeklerde görülen depresyonu konuştuk.
Anne ilgisinden ve bakımından mahrum olmak her yaştaki çocuk için bir travmadır. Özellikle, 6. aydan sonra bebeklerin annelerinden birden ayrılmaları durumunda yaşanan özel klinik tabloya 'Bebeklik Depresyonu' (Anaklitik Depresyon) denir.
Annenin ölümü, başka bir şehirde ya da ülkede yaşaması, çocuğuna bakım veremeyecek kadar ağır düzeyde ruhsal veya fiziksel bir hastalığa sahip olması bebeğin depresyona girmesine neden olabilir.
Bebeklik depresyonunun 3 dönemi vardır. 'Protesto dönemi' olan birinci dönemde, çocuk anne mahrumiyetinden dolayı tedirgin, huzursuz ve sinirlidir. Sürekli ağlar ve kolay kolay yatıştırılamaz. Anne mahrumiyeti 2-3 hafta daha devam ettiği takdirde bu durumu depresyon dönemi takip eder.
Depresyonda olan çocuk durgundur, sevdiği şeylere tepki vermez, gergin, sinirli, küskün ve mutsuzdur. Yeme ve uyku düzeni bozulur. Kilo kaybeder, kusar. Fiziksel gelişimi geriler. Anne mahrumiyeti yine devam ederse, 2. aydan sonra çocuğun duygusal tepkileri giderek azalır. Sosyal çevresine tepki vermez.
Bu safhaya, 'içe kapanım dönemi' adı verilir. Bu durumdaki çocuklar, anneleri karşısına çıksa bile onu uzun süre yok sayarlar. Anneye 3 ay içinde kavuşulduğu takdirde, çocuk giderek düzelir. 3 aydan daha uzun süreli ayrılıklarda iyileşme olmaz. Tablo giderek yuva hastalığına (hospitalizm) dönüşür.
Depresif tablonun düzelmesi için en fazla 3 ay içerisinde annenin geri gelmesi gereklidir. Şayet bu olmuyorsa, en kısa zamanda anne yerine geçecek bir kişinin temel bakım verme işlevlerini yürütmesi belirtilerin normale dönmesi için şarttır.
ANNE YOKSUNLUK
Uzun süreli anne yoksunluğu, erken yaşlarda ailelerinden ayrı düşüp yetiştirme yurtlarında veya uzun süreli olarak hastanede kalan çocuklarda ortaya çıkan klinik bir tablodur. Çocuğun anne ya da anne yerine geçecek olan bir bakım verenden mahrum olması durumunda, ruhsal ve fiziksel gelişimi için gerekli olan şefkat ve ilgiyi alamaması nedeniyle ortaya çıkar.
Bu çocuklar; uyaranlara karşı geç tepki verirler, çevreye karşı ilgisizdirler, kendi kendilerine uyaran verebilmek adına, oturdukları yerde sallanma, kafa sallama hatta geviş getirme davranışları sık görülür ve parmak emerler.
Normal zekada doğsalar bile, uyaran yoksunluğuna bağlı olarak zekaları gelişemeyip, akranlarının gerisinde kalır. Büyümeleri yavaştır, fiziksel ve ruhsal gelişim dönemleri açısından da akranlarına göre geride kalırlar. Hastalanma ve ölüm oranları diğer çocuklara göre daha yüksektir.
Bu belirtilerin düzelmesi için anne yerine geçecek bir kişinin çocuğun temel ruhsal ve fiziksel ihtiyaçlarını karşılaması gerekir. Ancak, bahsettiğimiz tablo yerleştiyse, eksik olan temel bakım yerine konsa da, çocuk fiziksel ve zihinsel gelişme açısından akranlarının düzeyini tam olarak yakalayamayabilir.
Özetle; bu gibi tablolar küçük yaşlardan itibaren sağlıklı bir bağlanmaya evrimsel açıdan da ne kadar ihtiyacımız olduğunu gösteren hazin vakalardır. Ancak çok erken dönemde müdahale edildiğinde olumlu sonuçlar alınabilir.
Annenin depresyonunun faturasını çocuk ödüyor Anne depresyondaysa, bebekle olan ilişkisi de sorunlu oluyor ve depresyon çocuğa geçebiliyor. Üstelik, 0-2 yaş çok kritik bir dönem; çünkü 'hard disk'e bütün programlar yükleniyor ve bunların çoğu da yeniden yükleyebileceğiniz ya da çıkartabileceğiniz bilgiler değil.
O açıdan da ilk 2 yıl çok önemli; çünkü beyin gelişimi bu sırada tamamlanıyor.
Sonuç itibarıyla, hamileliğin kendisi, doğumun kendisi, bebek bakımı bunlar yeterince zor işler. Yine de annelik desteklendiği sürece, aslında hem anne hem de bebek için keyifli ve doyurucu bir süreç yaşanabilir. Yeter ki, dengeler sağlıklı kurulabilsin.
ZOR BEBEK MESELESİ…
Öte yandan, anne depresyondaysa, çocuk iyice huysuzlanır. İşler iyice sarpa sarar ve böylece bir kısırdöngü oluşur. Üstelik her annenin kendi bebekliğinden getirdiği bir bağlanma yani diğer insanlarla ilişki kurma şekli vardır. Ve kendi bebekliğimizde, annemizle olan ilişkimizden öğrendiğimiz ilişki kurma şeklimiz, hayat boyu aynı şekilde devam eder.
Bunun da üçte ikisi güvenli bağlanma, üçte biri de güvensiz bağlanma dediğimiz şekilde gerçekleşir. Ve annesiyle güvensiz bağlanma yaşayan bebekler; endişeli, ikircikli ve çekingen olur. Bu özellikler bebeklik döneminde kazanıldıktan sonra hayat boyu devam eder.
Anneyle bebekken güven ilişkisi kuramamış bebeklerin büyüdüklerinde anne olduklarını düşünelim: Bu durum bebeğe de aynı şekilde yansır. Zaten nasıl bir bebeklik geçirdiğimiz hayatımızın her aşaması için çok belirleyicidir.
ANNE OLUNCA ANLADIM
Anne mutluysa bebek de mutludur!
Doğum sonrası depresyon yaşayan kadınların oranı yüzde 30 civarında deniyor. Fakat benim gibi her gün annelerle içli dışlı iseniz, bu rakamların çok daha yukarılara çıktığını iddia edebilirsiniz. Çünkü depresyon tanısı içine girer mi bilmem ama 9 aylık hamilelik, doğum ve doğum sonrası süreçten en çok anneler etkileniyor ve bu olağanüstü yük de hazzına rağmen çoğu kadına ağır geliyor.
Üstelik annelik kutsaldır, falan gibi gösterişli laflar edilse de, annelik günümüzde - ülkemizde hiç desteklenmiyor. Eskiden 40'ı çıkana kadar anneler yalnız bırakılmaz, annenin bir dediği iki edilmezmiş, şimdi gelenek görenekler de daha az yaşandığından anne 1-2 gün içinde bebeğiyle bir başına kalıveriyor.
Öte yandan, doğum izni doğumdan sonra sadece 2 ay, yani tam bebeğe alışıyorum derken, bebeği kime bırakacağım endişesi başlıyor. Eh, bir de bebeğin bakımını benimsemeyen bir baba söz konusuysa, depresyona girmediyseniz şaşırmak gerekir. Tabii, anne bu ve benzeri nedenlerle sıkışmışlık yaşamaktan, üstündeki yükleri paylaşamamaktan dolayı mutsuzsa, bebeğin de sağlıklı olması beklenemez.
Bebeklerin de depresyona girdiğini bildiğimiz günümüzde; babalar, yakın çevre ve kanunlarımız sağlıklı nesiller istiyorlarsa; anneye gereken ilgi, özen ve desteği; hak ve hukuku göstermek durumundalar. Aksi takdirde güven ve sevgi ilişkisini yeterince tatmadan büyüyen bebekler ve geleceğin mutsuz yetişkinlerine tanık olmak işten bile değil.
|