|
|
Sosyal psikoloji alanında yapılan çalışmalar, gurubun lideri “İçimizden biri”, “Bizden biri” olarak telakki etmek istediğini ve en iyi liderin de kendini guruptan biri gibi gören ve davranan lider olduğunu ortaya koymaktadır.
“Kapını halka açık tut! İşleriyle bizzat meşgul ol! Nihayet sen de onlardan birisin. Tek farkın, Allah'ın seni daha çok şeyle mükellef tutmasıdır. Senin ve ailenin giydiklerinizin, yediklerinizin ve bindiklerinizin güzel olduğunu, diğer Müslümanların ise, durumlarının böyle olmadığını duydum. Ey Allah'ın kulu! Otu suyu bol bir vadide bulunup otlayan, semirmekten başka da bir derdi olmayan, fazla yağlanması sebebiyle ölen hayvan derekesine düşmekten sakın! Vali yoldan çıkınca halk da çıkar. İnsanların en bedbahtı, halkı bedbaht olan idarecilerdir."
İdris TÜZÜN
Sosyal psikoloji alanında yapılan çalışmalar, gurubun lideri “İçimizden biri”, “Bizden biri” olarak telakki etmek istediğini ve en iyi liderin de kendini guruptan biri gibi gören ve davranan lider olduğunu ortaya koymaktadır.
“Halktan biri” olarak telakki etme veya edilme Müslüman liderlerin en mühim özelliklerinden sayılabilir. Peygamberimizin ve dört büyük halifenin hayatları tetkik edildiğinde, bu özelliğin onlarda azami derecede olduğu görülür. Peygamberimizin ve 4 halifenin ahali tarafından çok sevilmesinin ve itaat edilmelerinin temelinde bu özelliklerinin olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Peygamberimiz (sav) hiçbir zaman önderlik ettiği sahabelerden kendisini ayırmamış, onların içinde, onlardan biri gibi yaşamıştır. Örneğin; mescid inşa edilirken sahabeleriyle beraber kerpiç taşımıştı. Müslümanlardan birisi: "Ya Rasûlallah! Onu bana ver (Ben taşıyayım)" dediğinde, ona: "Git, sen de başkasını al, taşı! Sen Allah'a benden daha muhtaç değilsin!" buyurdu.
İbn Mes'ud (ra) şöyle demiştir: Bedir gününde bir deveye sırayla üç kişi biniyorduk. Peygamber (asv)'ın (sırayla deveye bindiği) arkadaşları Ali ve Ebu Lübabe idi. Peygamber as'ın yürüme sırası geldiğinde onlar “Sen bin, biz senin yerine de yürürüz” dediklerinde, o şöyle diyordu “Siz benden kuvvetli değilsiniz, ecir, sevap kazanma hususunda da ben sizden daha müstağni, ihtiyaçsız değilim”. (Ahmed)
Peygamberimiz Aleyhisselam, bir sefer sırasında, bir koyun kesilip pişirilmesini ashabına emretmişti. Ashabdan birisi: "Ya Rasûlallah! Onun boğazlanması benim üzerime olsun!" dedi. Başka birisi: "Ya Rasûlallah! Onun yüzmesi de benim üzerime olsun!" dedi. Başka birisi de: "Ya Rasûlallah! Onun pişirilmesi de benim üzerime olsun!" dedi. Peygamberimiz Aleyhisselam da: "Odun toplamak da benim üzerime olsun!" buyurdu. Sahabiler "Ya Rasûlallah! Biz senin işini de görmeye yeteriz! (Senin odun toplamana gerek yok!)" dediler.
Peygamberimiz sav “Sizin benim işimi de görmeye yeteceğinizi biliyorum. Fakat ben size karşı imtiyazlı bir durumda bulunmaktan hoşlanmam! Çünkü Allah kulunu ashabı arasında imtiyazlı durumda görmekten hoşlanmaz!" buyurdu. (1)
Cabir (ra)'dan rivayet edilmiştir: Yusuf (as) karnını doyurmazdı. Ona “Yeryüzü hazineleri senin elinde olduğu halde, niçin karnını doyurmuyorsun” denildi. O'da “Eğer ben karnımı doyurursam açları unuturum” dedi. (2)
İkinci halife Hz. Ömer halifeliği döneminde elindeki pek çok imkanlara rağmen, halktan biri gibi yaşamıştır. Hatta o imkanı olduğu halde halkın yiyemediği yemekleri bile kendine yasaklamıştır. Yahya b. Said'den rivayet edilmiştir: Ömer yağla ekmek yiyordu. Çöl halkından birini yemeğe çağırdı, adam da onunla yemeye başladı. Adam çabuk, çabuk yiyordu, hatta tabağın kenarındaki yağları da sıyırdı. Ömer şöyle dedi; “Sanki sen hiç görmemiş gibi yiyorsun” adam da şöyle dedi “Vallahi falan zamandan beri ben ne bir yağ yedim, nede yağlı bir şey. Bunları yiyen bir kimse de görmedim.” Bunun üzerine Ömer şöyle dedi “Vallahi bundan sonra halkımın hepsi bu imkana sahip oluncaya kadar ben de yağ yemeyeceğim.” (3)
Enes (ra)'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Hz. Ömer'in karnı guruldamıştı -Remade (kıtlık) senesinde kendisi zeytin yiyordu ve kendini yağdan mahrum etmişti-, parmağıyla karnına dürterek şöyle dedi: 'Gurulda (bakalım), zira insanlar refaha kavuşuncaya kadar, yanımızda sana verecek ondan başka bir şey yok." (4)
Hz. Ömer halkı nasıl ise, kendisi de öyle yaşamaya çalışıyordu. O valilerine de halkın yaşadığı gibi yaşamayı tavsiye ediyordu. Onun Ebu Musa El-Eş'ari'ye yazdığı bir mektup şöyledir: “Kapını halka açık tut! İşleriyle bizzat meşgul ol! Nihayet sen de onlardan birisin. Tek farkın, Allah'ın seni daha çok şeyle mükellef tutmasıdır. Senin ve ailenin giydiklerinizin, yediklerinizin ve bindiklerinizin güzel olduğunu, diğer Müslümanların ise, durumlarının böyle olmadığını duydum. Ey Allah'ın kulu! Otu suyu bol bir vadide bulunup otlayan, semirmekten başka da bir derdi olmayan, fazla yağlanması sebebiyle ölen hayvan derekesine düşmekten sakın! Vali yoldan çıkınca halk da çıkar. İnsanların en bedbahtı, halkı bedbaht olan idarecilerdir.” (5)
Acaba günümüzdeki idareciler belediye başkanlarından, cumhurbaşkanına, fabrikatörden, esnafa varıncaya kadar küçük veya büyük bütün idareciler bu anlayışta olsa toplum nasıl olurdu? Keza siz lider, yönetici durumunda iseniz yukarda bahsettiğimiz haller sizde var mı?
Yoksa niçin yok?
Asım Köksal. İslam Tarihi. c.11, s.465 Dürrü'l-Mensur, c.4, s.552 (Hatib, Veki, Ebuş Şeyh, Beyhaki) Muvatta Ahmed b. Hanbel, Kitabüz zühd, s. 173, hn. 606, İz yay. Ekrem Sağıroğlu, Hz. Ömer, s. 437, Yasin yay, |
|
|
|
Sayfayi öner |
Yorum Ekle |
|
Yorumlar(0) |
Oluşturma | 23 Aralık 2009 Çarşamba 17:36 |
|
|
|
|