Anne-baba olmak her çiftin önemsediği bir arzudur ve sorumluluk gerektirir.
Geleceğe dönük hayaller, idealler ve ümitleri içerir. Çiftler, anne-baba olmanın sorumluluğunu severek isteyerek kabul ederler. Bebek sahibi olmaya karar verirler. Bebek sahibi olmanın mutluluğu, huzuru yaşantılarını renklendirir. Uykusuz geçen geceler, vazgeçilen eğlence ve geziler, bebek odaklı yaşam tarzı onları rahatsız etmez. Bebeğin sağlıklı gülüşü, bakışı, dokunuşu her türlü sıkıntıyı unutturur.
Her anne- baba, çocuğunun yararı için mücadeleye hazırdır. Bazen çocuğunun iyiliği adına aldığı kararlarda yanlışlıklar yapabilir, çocuğunu zedeleyebilir. Çünkü;
* İdeal anne- baba nasıl olunur?
* Çocukla iletişim nasıl kurulur?
* Çocuğun kişilik gelişimini etkileyen olumsuzluklar nelerdir?
* Ödül verilmeli mi? Eğer verilmesi gerekiyorsa nasıl verilmeli?
* Çocuğumuzu ceza nasıl etkiler?
* Çocuğumuzun her isteği yerine getirilmeli mi? gibi birçok soruya doğru yanıtları alabileceğimiz anne- baba okulları yoktur. Çiftlerin bilgileri(bazıları araştırıp öğrense de) genellikle kendi anne- babalarından öğrendikleri kadardır. Üstelik bu öğrenme kalıcı bir öğrenmedir. Kişinin yaşam boyu davranışlarını belirler.
Çocuğumuz bizim bir parçamız, devamımız gibidir ancak bize benzer yanları olsa da bizden ayrı, kendine özel farklı bir kişidir. Olumlu, olumsuz birçok özelliklerinin oluşumunda, kişilik gelişiminde bizim etkimiz oldukça fazladır. Bizler, etkimizi çocuğumuzla kurduğumuz iletişimle belirleriz. Etkileşim sonunda çocuğumuzu;
* Kendisiyle ve çevresiyle barışık, başkaları ile iyi ilişkiler kurabilen,
* Kendine ve başkalarına güvenen, özgüveni gelişmiş,
* Kararlı, sebatkar, cesur, duyarlı ve yardımsever gibi olumlu özelliklere sahip bir yetişkin olarak görmek isteriz. Toplumun benimsediği “Hayırlı evlat” kavramına biz de ulaşmak isteriz.
Etkili iletişim
Çocuğumuzla olan iletişimimizde temel kavram iyi niyettir. Cezalarımızın, yasaklarımızın engellerimizin ve olumsuz tavırlarımızın altında iyi niyet vardır. Niyetimiz iyi bir insan yetiştirmek. Biz iyi niyetle ceza uyguluyoruz ama bakalım çocuğumuza iyi niyetimiz yansıyor mu? Bizi anlıyor ve doğru etkileniyor mu yoksa tam tersi kendisini yetersiz hissetmesine mi neden oluyoruz? Biz yasakladıkça ve engeller koydukça arsızlaştırıyor muyuz? Bütün bu soruların cevabı etkili iletişim kurmamızda.
Çocuğumuzla kurduğumuz iletişim, anne- baba- çocuk etkileşimi çocuğumuzun kişilik gelişimini oldukça etkiliyor. O halde bizim aile içi iletişimimizi inceleyip davranışlarımızı geliştirebiliriz. Doğru iletişim teknikleri öğrenebiliriz. Unutmayalım temeldeki iyi niyetimiz çocuğumuzun algılayabildiği kadar etkilidir, iyi niyetimizin doğru algılanmasını sağlayabiliriz.
Etkili iletişim nasıl sağlanır?
Etkili iletişim, bebek daha dünyaya gelmeden başlar. Hamilelik döneminde annenin ve babanın bebekle konuşması önerilir. Rahat ve sağlıklı geçirilen bir hamilelik sürecinin öneminden bahsedilir.
İstenmeyen gebeliklerin, stres ve yaşanan bunalımların bebeğe olumsuz etkileri kanıtlanmıştır.
Bebekler doğar doğmaz anne sesini tanır. Onun sesi ile sakinleşirler, bu durum onların dış dünyayı anne karnındayken öğrenmeye başladıklarını ve anne sesini diğerlerinden ayırabildiklerini göstermektedir.
Bebek 16-17. haftalarda işitmeye başlar. İlk duyduğu ses annesinin kalp sesidir. Annesinin konuşmasını algılar bazen de tepki verir. Bu dönemde bebeğin dış dünya ile bağlantısını sağlayan tek kanal duyma fonksiyonudur.
Bebekler kendi beyin dalgalarını yormayan ses dalgalarından keyif alırlar. Bu nedenle klasik müzik en çok sevdikleri müzik türüdür. Özellikle barok müzik tekrarlayan yapısı ile bebeklerin huzur duydukları müzik türüdür.
Yapılan araştırmalar hamilelik döneminde dinletilen müziğin doğumdan sonrada bebeğe dinletilmesi ile bebeğin sakinleştiğini göstermiş, bebekler aynı şarkılarda ağlamayı bırakmış, daha kolay ve huzurlu uyumuşlardır.
Yine araştırmalara göre gebelik sürecinin olumsuz kaygı ve korku ile geçiren annelerin bebeklerinin doğumdan sonra huzursuz, uykusuz ve gergin bebekler olduklarını, bu tür bebeklerin yetişkinlikte güvensiz, içe kapanık ve sesiz kişilik özellikleri gösterdikleri belirtilmiştir.
Doğum öncesinde gerekli ölçülerde uyarılan, konuşulan, dokunma yoluyla iletişime geçilen bebeklerin, doğum sonrasında çevreleriyle daha ilgili olduğu, daha fazla bilgiyi hazmedebildiği ve bu bilgileri işleyebildiği görülmüştür.
Her anne- bebek ilişkisi, kendine özgü dinamikleri olan özel bir ilişkidir ve bu ilişki anne-bebek arasında güçlü bir bağ oluşturur. Kurulan bu güvenli bağ doğumdan sonrada devam edecektir.
|