YÖNETMEK, KARAR VERMEYİ BİLMEKTİR
Sokağa çıkıp anket yapsak ve insanlara "ister mahalle muhtarı, ister belediye başkanı, ister şirket müdürü olsun; yöneticinizde en çok hangi vasfı ararsınız?" diye sorsak, her halde yüzlerce cevap alırız. Kimileri yöneticide adaleti ön plana çıkarır, kimileri yaratıcılığı; kimi insan sabırlı olmaya önem verir, kimileri hızlı davranmaya.
Aslına bakarsanız, bunların hepsi yönetim için gerekli vasıflardır. Tabiatıyla, tüm bu niteliklerin bir tek insanda mevcut olması mümkün olmadığından, organizasyonumuz en çok hangi niteliğe ihtiyaç duyuyorsa, yöneticimizde en fazla o niteliği aramamız gerekir.
Diyelim ki bir bilgisayar yazılım şirketimiz var. Genel müdürlüğe atayacağımız kişide, en çok adalet vasfını mı aramalıyız, yoksa yaratıcılığı mı? İkisi de olsa en iyi çözüme ulaşmışız demektir. Fakat farzedelim ki iki adayımız var; birinin adalet vasfı ağır basıyor, diğerininse yaratıcılık niteliği. (Bu kelimeyi kullanırken ben de rahatsız oluyorum. İcatçılık desem daha iyi olacak belki. Fakat icatçılık ile kreatif olmak aynı manaya gelmiyor.) Hangisini tercih etmeliyiz?
Derim ki, şirketin başlangıç döneminde isek, yaratıcılığı adalete tercih edebiliriz. Başımızda adil, fakat yaratıcı olmayan bir yönetici varsa, fazla mesafe alamayabiliriz. Şayet şirketimiz belirli bir çapa ulaşmış ve icatçı birçok elemanı istihdam eder hale gelmişse, o zaman adil bir yöneticiyi tercih etmek daha mantıklı olabilir.
Her halükârda, yöneticinin kararlı bir kişiliğe sahip olması çok önemlidir. Kınalızâde Ali Efendi Devlet ve Aile Ahlâkı başlıklı eserinde "Hüküm ve idare sahibi olan kişi, bir şeye karar verdikten ve gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra, vazgeçip işi bırakmamalıdır. Aslında bu haslet her gayret ve himmet sahibine lâzım, devlet başkanına ise elzemdir. Ancak, azim ve sebat, kuvvet ve ihtiyata dayalı olmalıdır. Sağlam olmayan kararda sebat veya ihtiyatsızlığın sürdürülmesi düşünülemez. İhtiyatsız karar ve bunda ısrar, gereksiz ve yersiz inattan, kuru kibirden ibarettir. Nice hükümdarlar inadı sebat zannetmiş, bu suretle hem kendini, hem de halk ve askerlerini perişan etmiştir. Bu itibarla, aklı başında ve olgun devlet başkanına yakışan, karar ile kuvveti birleştirmede eksiksiz araştırma yapmaktır. Orta yolun bulunması için ne karar ve sebatta zaaf göstermeli, ne de kuvvet ve ihtiyat yerine gereksiz inat ve direnme gösterilmelidir" der.
Çağdaş düşünürler de Kınalızade'den farklı düşünmüyorlar. Nobel ödüllü ünlü iktisatçı Herbert Simon'a göre, yönetmek 'karar vermek' demektir. Karar sürecinin başlıca üç aşaması vardır:
1. İstihbarat faaliyeti. Karar gerektiren durumları, münasebetleri bulmak.
2. Tasarım faaliyeti. Mümkün eylem yollarını icat etmek, geliştirmek ve çözümlemek.
3. Tercih faaliyeti. Eldeki yollardan belirli bir eylem yolunu seçmek.
Bazen aşamaların sıralanışı daha karmaşık olabilir; hatta her aşama kendi başına karmaşık bir karar-verme sürecine dönüşebilir. Tasarım aşaması, yeni istihbarat faaliyetlerini gerekli kılabilir. Kararların uygulanması da bir karar-verme süreci sayılabilir. Hülasa, bütün yönetim eylemi karar vermekten ibarettir.
Yöneticiler hangi esaslara göre karar verirler? İktisatçılar tam rasyonellik varsayımı yapar, ekonomik insanın bütün kararlarını maksimizasyon (ençoklaştırma) ilkesine göre verdiğini ileri sürerler. Simon bir tür 'yönetici insan' modeli öneriyor: Muhayyel ekonomik insan kârını/yararını maksimize ederken, yönetici insan tatmin eder veya en azından tatmin duygusu yaratır.
Kınalızâde devam ediyor: "İdarecide bulunması gereken diğer bir haslet, büyük hadiselere tahammül göstermek, büyük sıkıntılara sabretmektir. Hükümdarın işlerde acele etmeleri ve tahammülsüz davranmaları, millet ve memlekete zillet, din ve devlete halel getirir. Hükümdarın sabrı ibadet kabul edilip hayr hânesine yazılır. Bu, 'Sabırla huzuru beklemek ibadettir' sözünün gereğidir."
Çınar ağaçları fırtınaya dayanır. Liderler sabırlı ve öfkelerini yenebilen insanlardır. Nasır-ı Husrev, Saadetnâme'sinde onlara şöyle sesleniyor: "En kızgın olduğun zaman bile öfkeni yen; çünkü mü'mine yumuşak huyluluk yaraşır. Başında değirmen taşı bile dönse, tıpkı bir bilgin gibi, sıkıntılı zamanında mülâyim davran. Kolunun kuvvetine aldanma; zira seninkinden daha kuvvetli kollar vardır."
İşletme yönetiminde sabır ve tahammül, hem ürün sunma, hem de insan yetiştirme süreçlerinde çok gerekli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilimsel yöneticiliğin 20. yüzyıldaki kurucu babalarından Henri Fayol'a göre, başarılı işletmelerin muhakkak daha istikrarlı personel politikaları vardır. Yani işgörenlerine karşı sabırlı ve hoşgörülüdürler; ve eğitim yoluyla becerilerini arttırmak için büyük çaba harcarlar. Tahammülün en önemli kısmı, bu suretle eğitilmiş insanlara inisiyatif tanıması, dolayısıyla tepe yöneticilerin bir takım yetkilerden 'fedakârlık' yapmasıdır. Ancak bu suretle işletme çalışanları arasında ortak bir 'ruh' gelişir. Bu ruhu besleyense, işletme liderlerinin nezaket ve adalet anlayışlarıdır.
Değişim, adam gibi işyerinde olur!
Genç bir Türk kızı Kanada'da yeni girdiği "adam gibi iş ortamını" internet aracılığıyla arkadaşlarına bakın nasıl tanıtıyor. İzlenimleri sizin için 20 maddede özetliyorum
Değişim bazı insanlarında kafasında canlanan fikirlerle başlıyor olsa da, en önemli husus, insanları böylesine canlı kafalara sahip kılacak işyeri ortamını hazırlamaktır. Adam gibi değişim için, adam gibi işyerine ihtiyaç vardır. Yazımın son bölümünde, yeni girdiği "adam gibi iş ortamını" internet aracılığıyla arkadaşlarına tanıtan genç bir yönetici adayının 20 maddede özetlediğim izlenimlerini aktarıyorum. İşyerini tanıtımı o kadar doğal ve etkileyici ki, Türkiye'deki yönetici ve şirketler için örnek teşkil edebileceğini düşünüyorum. İşte size muhtemelen Türkiye'de kısa bir iş deneyimi olmuş, üniversite mezunu genç bir Türk kızının, bir Kanada şirketindeki ilk izlenimleri:
elam arkadaşlar,
Burada müdürlerin ayrı odaları yok. Bizimle aynı büyüklükteki kübiklerde oturuyorlar.
Müdürlerin sekreterleri de yok; genel bir idari sekreter var yalnızca.
İzin için yazılı dilekçeye filan gerek yok. İşin varsa, istediğin zaman çıkıyor, çalışma saatlerini kendin ayarlayabiliyorsun. Mesela trafik veya başka bir sebeple bir saat geç geliyorsan, bir saat geç çıkıyorsun.
Müdürlerin misafirleri geliyorsa, gidip kendileri karşılıyor. Özel teşrifatçıları yok.
Herkes kendi fotokopi veya faksını kendi çekiyor; kimsenin emrine amade avare adam yok.
Herkese ait ISDN telefon var. Yani arayanın numarasını görebiliyorsun. Tüm telefonlarda iç ve dış mesaj servisi var. Arayanlar sesli mesaj bırakabiliyor. Kimse kimsenin telefonuna bakmıyor. Elini serbestçe kullanabilmen için, telefonlarda kulaklık da mevcut.
Ana girişlerde ve laboratuvarlara girerken kart basılıyor.
Maaşlar aylık değil, iki haftada bir ödeniyor.
İki haftalık iş programı çizelgeleri doldurulup yönetime veriliyor: Yaptığınız işler, yapmayı planladığınız işler, yapamadıklarınız, niçin yapamadığınız, yapabilmek için nelere veya kime ihtiyaç duyduğunuz, veya hangi eğitimleri almanız gerektiği, vb.
Senede bir ve üçer aylık çeyreklerde, Priorities başlıklı bir form dolduruluyor (Öncelikler). Bu form sizinle müdürünüz arasında bir tür sözleşmedir. Kariyerinizi hangi yönde geliştirmek istediğiniz, o dönem boyunca yapacağınız tüm işler ana hatlarıyla bu formda yer alıyor. Tabii bunların yorumdan uzak ve ölçülebilir olması gerekiyor.
Davranış biçiminiz de ölçülüyor. Mesela, işinizi yapmanız için hangi yeteneklere sahip olmanız ve ne tür davranışlar sergilemeniz gerektiğine kendiniz karar veriyor, şu anki durumunuzu ve ulaşmanız gereken noktayı belirliyorsunuz. Ve dönem sonunda kendinizi değerlendiriyorsunuz. Bunun için, mesai arkadaşlarınıza birer feedback (geri besleme) formu dağıtıyor ve doldurmalarını rica ediyorsunuz. Onlar da son derece nesnel biçimde sizi değerlendiriyorlar. Böylece almanız gereken eğitimleri daha iyi belirliyor, sizi sınırlayan risk faktörlerini sıraya koyuyorsunuz.
Kağıt israfı olmasın diye hemen hemen her türlü iletişim bilgisayar üzerinden yapılıyor. Bütün teknik dokümanlar bir web sayfasında bulunuyor. Herkes kendi projesiyle ilgili belgelere bakmaya tam yetkili iken, başka projelere de misafir statüsüyle girebiliyor. Hangi amaçla olursa olsun, hazırlanan tüm dokümanlar bu web sayfasında bulunuyor. İşe yeni başlayan bir elemanın saatlerce dosya karıştırmasına gerek yok. Size bir şifre veriyorlar, sizin için gerekli tüm bilgilere anında ulaşıp işe aşina oluyor, kendinizi geliştirebiliyorsunuz. Uzun sözün kısası, bilgi saklanmıyor!
Yemeklerde, asansörde, arkadaş toplantılarında projelerle ilgili konuşmanız yasak. Şirketinize ait bilgiler size açık, ama rakiplerinizin kapabileceği ortamlarda dile getirilemez.
Proje liderleri, yapılan her toplantının ardından herkese günü geçirmeden son durumu, karşılaşılan problemleri mail listesine gönderiyor. Şirket-içi haberleşme de genelde mail ile yapılıyor.
Her cuma günü saat 16.00'da meşrubat, kek vs. eşliğinde yeni gelenlerin tanıtıldığı toplantılar yapılıyor. Yeni elemanlara çanta, mont, tişört vb. hediyeler veriliyor.
Elemanların yetenek ve tecrübelerine göre bölüm değiştirmeleri zor değil, hatta teşvik ediliyor.
Kanada'da en çok hoşuma giden şey, işlerin mutlaka sonuçlandırılması ve hiçbir şeyin ortada bırakılmaması. Mesela yazıcının toneri bittiyse, o sırada orada olan kişi işini bitirmiş olsa bile, mutlaka toneri değiştirip yazıcıyı öyle bırakıyor. "Bana ne, ben işimi bitirdim, benden sonraki düşünsün!" demiyor. Bu her yerde böyle. Mesela yanlış bir telefonu aradıysanız, size nereyi aramanız gerektiğini söyleyip öyle kapatıyorlar. Bir işe başvurmuşsanız, arkasını takip etmeniz gerekmiyor, unutmuş olsanız bile onlar sizi aylar sonra arayıp bulabiliyor. Boyum yetişmediği için birinden dosya istedim, bana istediğim dosyayı verdikten sonra, başkaları aynı durumu yaşamasın (ve kendi gibiler tekrar tekrar zahmet çekmesin!) diye dosyaları bir alt rafa kaydırdı.
Bir şeyi yapmamanız gerektiği söylenmişse ve siz kulak asmayıp yapmışsanız, kim olursanız olun mutlaka ceza görüyorsunuz. Her şey takip ediliyor, hiçbir şey laf olsun diye söylenip ortalıkta bırakılmıyor. Herkes işini iyi yapıyor. Başka türlü davranabileceğini aklına bile getirmiyor.
İşinizi yaparken bilgiyi paylaşmıyorsanız, saklıyorsanız, arkadaşlarınıza yardımcı olmuyorsanız, hele başkalarına engel oluyorsanız, bütün bunları dikkate alıyorlar.
İş yerinde türbanlı bayanlar ve çember sakallı baylar dört bir yanda görülüyor. Buna diversity (çeşitlilik) diyorlar. Özellikle yüksek teknoloji şirketlerinde diversity çok fazla.
Şimdilik bu kadar. Kendinize iyi bakın.
Teknolojik şiir
Yaşananları Kontrol-S ile kaydedip,
ontrol-Z ile tekrar yaşıyorum
en sevdamı download edip masaüstüne alıyorum.
n çok da ekranı kapladığın o anı özlüyorum
Simge durumuna küçült, saatlerce beklet beni
üm sistemlerimi çökert, Ziple sıkıştır ve parçala
lt F4 ile kapat, Shift ile değiştir beni
Kedinin mouse ile oynadığı gibi oyna,
anzaralı mouse pedinde gezdir beni
eni bir pencere açalım ve unutalım her şeyi
eri dönüşüm kutusuna gönderelim maziyi
ısa yol oluştur fazla bekletme bu seveni
En çok Flash Animasyonlu halini özlüyorum
C görünüşlü, Mac duruşlu sevdiğim
alpten kalbe bağlantım bağlantısı yapılır
apanır kapılar, ağa oturum açılır
evdamız monitöre saniyelerle yazılır
Disconnect olursam beni yine arar mısın?
asaüstünde bulamazsan belgelerime bakar mısın?
okluğunda erişim paketi teselli olmasa da
eğişiklikleri kaydedip, yeniden bağlanır mısın?
Mustafa Özel tarafından yazılan bu makale, 30 Temmuz 2006 Pazar günü yayınlanan Yeni Şafak Gazetesindeki köşe yazısıdır.
|