|
HER MİLLET LAYIK OLDUĞU ŞARKIYI DİNLER |
|
|
Fatih Sultan Mehmet Köprüsü açılıyor, köprüden ilk olarak Turgut Özal ile Semra Özal geçecek arabayla. Turgut Özal karısına dönüyor, "Koy bir kaset de neşemizi bulalım Semra" diyor. Sonra İcraatın İçinden'in jeneriğinde bile kullanıldı bu pek "sempatik" cümle. Ve tabii çoğu kimse için hiç "sempatik" değildi. Bugün hâlâ bu cümleyi Türkiye'de siyasette bir kırılma noktası olarak ananlar var. Semra'nım hangi kaseti koydu, kim bilir. Bach, Mozart falan olmadığı muhakkak. Faruk Tınaz, Coşkun Sabah, Bülent Ersoy... Fatih Ürek o yıllarda nerelerdeydi? Bugün olsa Semra'nım'ın yakın arkadaşı Fatih Ürek'ten bir parçayla şenlenirdi herhalde Özal ailesi: "Elalem ne derse desin / Hadi hadi hadiiii" Ve bugün olsa, yine sempatik bulanlar ve bulmayanlar olacaktı. Şarkıya eşlik edenler ve etmeyenler...
"Gül'üm benim..."Artık hepimiz biliyoruz, "Beraber yürüdük biz bu yollarda" Tayyip Erdoğan'ın ve AKP'nin şarkısı. Kayserililer de Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığını meydanlarda çalan "Gülüm Benim"le kutladılar. Evlerde de söyleniyordur belki. Eş-dost bir araya toplandığında, ev gezmelerinde falan, ya da diyelim düğünlerde, Abdullah Gül'ün şerefine, Tayyip Erdoğan'ın hatrına, ne bileyim, bir "Gülüm benim", bir "Beraber yürüdük biz bu yollarda" patlatılıyordur.
Koro ve demokrasi...Birlikte şarkı söylemek sosyologların ve tarihçilerin üzerinde bir dolu araştırma yaptıkları bir mevzu. Özellikle Amerika'da kilise korolarından kareoke barlara araştırma yapan, birlikte şarkı söylemek ile demokrasi arasında ilişki kuran bilim adamları var. Robert Putnam söylemiş galiba: "Birlikte şarkı söyleyen topluluklar -kelimenin tam anlamıyla ya da mecazen- arzu ettikleri yönetime (hükümete) daha kolay ulaşırlar." Demek ki bu yüzden her ülkenin bir milli marşı var. Ve demek ki şu sıralar arzu ettiği yönetimi iktidara taşımaya yetecek kadar büyük kalabalıklar "Beraber yürüdük biz bu yollarda" ile "Gülüm benim"i seviyor, bu şarkılara eşlik ediyorlar.
Nana naaaa nana nana naaaa
Ben yazana kadar eskidi bile ama son günlerde en sevdiğim şarkı Gökçe'nin "Aradım Seni"si... "Aradım seni bu şehirde / Hadi kork düştüm peşine / Bulursam seni bir yerde / Nana naa nana nana naaa" Bu "nana naaa"ları bağırmak çok zevkli oluyor. Neşeli... Gökçe de çok şirin. Kıyafetleri, konuşmalarıı falan sevimli. İnsan biraz da o söylüyor diye seviyor şarkıyı. Bir de tabii kim şehirde birini aramamıştır ki, ah bir tesadüf bulup da nana naaaa'lamak üzere? Bu da benim gençlere hizmetim olsun. Şehirde birbirini arayıp duranlar Gökçe'yi takip etsinler, bir barda çıktığı zaman, hurraaa, o bara... Sonra? Nana naaa nana...
"Aşk sakızı mısın?", "Aşksa, kız mısın", "Aşkım hazır mısın?"
Şarkı sözlerini anlamayınca uydurmak gelenektendir. Türkiye'de bir sürü İngilizce şarkı gayet manasız, absürd sözlerle söylenir bu yüzden. Ki Türkçelerde de durum pek farklı değil. Bu yüzden Türkler birlikte zor şarkı söyler. Geçen gün Gani Müjde'nin programında Ayşe Hatun Önal vardı, o anlatıyordu. İbrahim Tatlıses'in "Bir Kulunu Çok Sevdim"ini, senelerce "Bir kolunu çok sevdim" diye anlamış, öyle dinlemiş. Ben de senelerce Kayahan "Üzüntün ellerimde / Soldum kederlerinde" diyor zannettim. Meğer "Hüzün tünellerinde..." diyormuş. İnternetteki bilumum sözlük sitelerinde "Yanlış anlaşılan şarkı sözleri" başlığında türlü örnekleri var: Levent Yüksel "Benzedim bak kız Mecnun'a" Doğrusu: "Benzedim bahtsız Mecnun'a" Pamela Spence "İstanbul seni kaybetmiş / İnançlı günler vaat etmiş" Doğrusu: "İstanbul seni kaybetmiş / İlaçlayıp berbat etmiş" Tarkan (Favorim!) "Sen üzüm ye gülüm, incir ye" Doğrusu: "Sen üzülme gülüm, incinme" Bir dönemin en yanlış anlaşılan şarkısı Aşkın Nur Yengi'nin "Ay inanmıyorum"uydu galiba. "Ayılamıyorum", "Hayır anmıyorum", hatta "Ayran buyrun" diye söyleyenler bile oldu. Son günlerin en yanlış anlaşılan şarkılarından biri ise Hepsi grubunun "Aşk Sakızı" gibi duruyor. Şarkının "Aşk sakızı mısın?" kısmı uydur uydur bin bir şekilde söylenebiliyor: "Aşksa, kızı mısın?", "Aşkım hazır mısın?", "Aşkım kısır mısın?", "Ahçı kızı mısın?"...
"Biri birini terk ediyordu, onu alnından öpüyordu..."
Geçen akşam güzel sesli bir arkadaşla, güzel sesli annesini yakalayınca, özellikle anneden rica ettim. Ben çocukken o şarkıyı söylerdi çünkü, hatırlıyorum. Fakat şarkıyı hatırlamıyorum! "Hani perdeyi aç diyordu. Onu söylesenize..." Anne normal olarak boş baktı. Kızı beni biliyor, şarkıyı çıkardı: "Dün akşam yine benim yollarıma bakmışsın / Gelmeyince üzülüp perdeyi kapatmışsın..." Sonra annesine benim bazı şarkıları böyle şifreli anlattığımı açıkladı. Yıllar önce de "Hani bir şarkı var" demişim, "Ölümüm elinden olacak..." Düşünmüş düşünmüş, üstelik de bulmuş: "Dönüşüm muhteşem olacak." Bir zamanlar arkadaşımın annesinden dinlediğim şarkıları yeniden dinleyeceğim ya, başladım çırpınmaya. "Sen Gelmez Oldun"u "kuş yuvası" diye tarif ettim. "Kuşlar yuva kurdu / Sen gelmez oldun" kısmını işaret ederek. Anladılar. "Hani o bırakıp giderken" diye başlayan bir şarkı vardır, onu da "Biri birini terk ediyordu, onu alnından öpüyordu" diye anlattım. Şarkının bir yerinde "Alnına koyarken veda busesi" deniyor ya, o bakımdan. Anladılar. Neyse ki bu eski şarkıların, sözlerini bilmeseniz de, uzun uzun anlatabileceğiniz hikayeleri var.
Müzik: Kainatın zil sesi...
14 milyar yıl önce Evren insan yumruğu kadar bir gaz bulutuymuş. Kuzey Kutbu'nda araştırma yapan 35 bilim adamı yıllar evvel böyle bir şey söylemişlerdi. Bu gazların sürekli hareketinin zil sesi gibi ses dalgaları meydana getirdiğini, işte bu zil sesinin Büyük Patlama'yı tetiklediğini anlatıyorlardı. Zil sesi... Ve bom! Ahmet Özhan -bildiğiniz Ahmet Özhan, şarkı söyleyen- 2001 yılında Vesaire dergisine bu zil sesi iddiasından hareketle bir yazı yazdı. Haberi görmüştüm ama Özhan'ın yazısında da bundan bahsedildiğini görünce iyice dikkatimi çekti; bunca yıl sonra hatırlamamın sebebi bu. "Demek ki evrenin şarkısı 14 milyar yıl önce yazılmış" diyordu Ahmet Özhan yazısında. Bunu da Türk musikisinde birçok eserin bestecisinin bilinmemesine, bu zil sesi iddiasından çok yıllar önce bile bestecilerin evrende halihazırda var olan bir müziği "tespit" ettiklerine inanmalarına, bu yüzden de besteci bölümünün karşısında "tesbit" yazmalarına bağlıyordu: "Kainatın bir bestecisi, bir de şarkısı vardır. Bütün şarkılar 'bir şarkının' değişik duyumlarından ibarettir. Müzik adamlarına da bu değişik duyumları 'tespit' etmek ve onları yorumlamak düşmektedir." |
|
|
|
Sayfayi öner |
Yorum Ekle |
|
Yorumlar(0) |
Oluşturma | 03 Eylül 2007 Pazartesi 21:50 |
|
|
|
|