Bu arada damatta sağdıçlarını belirlemiştir. Bundan sonra damat sağdıcı olmadan gezmeyecektir. Bazı köylerde damat sadece evli sağdıç belirlerken, bazı köylerde de hem evli sağdıç hem de bekar sağdıç belirleyebilmektedir. Eğer tek sağdıç belirleniyorsa bu genelde damada çok yakın olan evli bir kişidir. Sağdıçların görevi düğün bitene kadar damadı korumak ve kollamaktır. Evli sağdıç ise damada gerdek gecesiyle ilgili çok önemli bilgiler vermekle yükümlüdür.
Bayrağın dikildiği perşembe günü düğün evinde herhangi bir çalgı çalınmaz. Düğüne gelen misafirler varsa onlar ağırlanır. Cuma günü Cuma namazını müteakip "Samak" adı verilen bir hayır yemeği verilir. Bu yemeğe daha çok fakir olan kişiler, dost ve akrabalar çağrılır.Bu adet kimi köylerde artık uygulanmamaktır. Bunun yerine, düğün boyunca gelen misafirler en uygun şekilde ağırlanmakta, çayı kahvesi ve yemeği eksik edilmemektedir. Akşam damadın yakın arkadaşları ve gelen davetliler düğün evinde toplanarak kendi aralarında çalgı eşliğinde eğlenirler. Bu eğlencelerde eskiden daha çok davul-zurna çalınırken günümüzde, saz, darbuka ve org gibi müzik aletlerine daha çok yer verilmektedir.
Cumartesi günü; öğleden sonra, eğer kız evi aynı köy içerisinde ise, "kına davarı [1]" adı verilen bir topluluk bir bayraktar eşliğinde, kınacı olarak oğlan evinden kız evine doğru yaya olarak gider. Kız evi başka bir köyde ise, bu araçlarla gerçekleştirilir. Kınaya katılan kişilere "samen [2]" adı verilir. Kına davarının en önünde bayraktar yer alır. Onun arkasında çalgıcılar, daha sonra köyün yaşlı erkekleri ve gençler, onların arkasında ise kadınlar yer alır. Kına davarı kız evine vardığında, kız evi önce; elinde tuğralı ve büyük bir bayrak bulunan bayraktarı karşılar. Eski zamanlarda, karşılanan bu bayraktarlara bir çok soru sorulurken, günümüzde bu sorular sorulmamaktadır. Bayrakta sorulan sorular:
-Bayrak nedir?
-Bayrak neden yapılır?
-Bayrak ağacı nedir?
-Kur'an' ın ilk ayeti nedir? gibi çeşitli sorulardan oluşur. Dini sorular ağırlıktadır. Bayraktar soruların cevabını bilemezse cezalandırılır.
Kınacılar, kız evine kabul edildikten sonra, gelin kıza yakılacak olan ve kına, çerez, mum, mendil, v.s oluşan kına malzemelerini kız evine teslim ederler. Kız evi kınayı hazırlayıp geline kına yakmaya sıra geldiğinde Oğlan evinden gelen kaynana, kaynata ve damada yakın olan kişilere:
Gelininize ne veriyorsun? diye sorarlar. O arada geline verilen bütün eşyalar bir kağıda yazılır. Ayrıca damadın almış olduğu bütün eşyalarda gelin kız adına yazılır. Yazma işlemi bittikten sonra bu kağıt bir kaç şahitle birlikte damadın babasına ve damada imzalatılır. Tüm bu işlemler bittikten sonra gelin kızın kınasını yakarlar. Kına yakılırken kız evine gelmiş olan gençler, kendi aralarında çalgı eşliğinde, daha çok kol oyunu oynayarak eğlenirken, yaşlılar da kendi aralarında sohbet ederler. Kız evine gelmiş olan davetlilerin eğlencesi, kadınlar bir tarafta, erkeker ayrı bir yerde olmak üzere olur.
Kesinlikle iki gurub bir arada eğlenmez. Kız evinde eğlenen kadınlar geline kına yakılırken, "kız övme" yaparlar. Kız övme daha çok gelini ağlatmak amacıyla yapılır ve genelde ağıt türü olur. İyi bir "kız övücü" davete katılmış olan bütün topluluğu ağlatabilir. Kına yakıldıktan sonra gelin kız bütün davetlilerin elini öper. Gelin kız daha sonra çalgılar ve türkler eşliğinde oynatılır. Bu arada gelen bütün davet. Pazar günü gelin alma günüdür. Bütün ev halkı ve davetliler erkenden kalkarak hazırlıkları tamamlarlar. Damat erkenden düğün odasında traş olur. Hazırlıklar bittikten sonra, erkenden bayraktar ve samenler önde, arkasında erkekler ve onlarında arkasında, kadınlar olmak üzere kız evine doğru yola düşülür. Köy içi düğünlerde damat kız evine götürülmez.
Damat gelini, kendi evinin damında bekler ve gelin gelince, gelinin başına yukarıdan bozuk para ve çerez atar (Günümüzde evin kapısında beklemektedir). Kız evine varıldığında "yenge" adı verilen kadınlar içeriye alınır. Gelin engeç saat 10.00'a kadar kendi evinden çıkartılır. Bu arada "seysana" adı verilen gelin çehizide araçlara yüklenmiş olur. Kız evden çıkartıldıktan sonra aynı düzen içerisinde gelinde yaya olmak şartıyla oğlan evine dönülür. Eskiden gelin at sırtında oğlan evine giderken, bu daha sonra yaya olarak gerçekleştirilmeye başlanmıştır.
Günümüzde ise gelin köy içinde eskisi gibi yaya olarak oğlan evine giderken, kimi zaman araçta kullanılmaktadır. Oğlan evine gidilirken, eğer mezarlık yol üstünde veyâ yakın bir yerde ise buraya uğranır ve geçmişlerin ruhuna dua okunur. Gelin oğlan evine gelince, ayağının dibine içi çerez, buğday, bozuk para dolu olan çömlek kırılır. Kaynananın elinden bal ve tereyağı yalatılır veya kimi zaman bal ve tereyağı kapı eşiğine sürdürülür. Bu da gelin tatlı dilli, yağ gibi temiz olsun amacıyla yaptırılır. Gelin ve damat birlikte eve alınır.
Kapıdan içeriye girerlerken bir Kur'an altından geçirilirler ve başlarından aşağıya bereketli olması amacıyla buğdağ ve bulgur saçılır. Gelin ve damat, gelin için hazırlanmış olan odaya oturtulurlar. Gelin ve damada burada evin önceki gelini veya evin kızı tarafından kahve ikram edilir. Damat kahveyi getiren kişiye bahşiş verir. Daha sonra gelinin kucağına bir çocuk verilir ve gelinle damadın birlikte fotoğrafları çekilir. Bundan sonra ise sağdıç damadı alarak evden çıkartır. Gelinle birlikte gelen gelinin yakınları da, bir yandan gelinin odasını hazırlarlar. Gelinin odasını yerleştiren kişilere daha sonra yemek verilerek bu kişiler geriye yollanırlar. Bu arada zaman öğle olmuştur.
GÜVABAŞI'NIN (GÜVEY BAŞI) GÖREVLERİ VE GÜVABAŞI EĞLENCESİ
Perşembe günü bayrağı çekerek güvabaşılığını alan kişi, pazar günü gelin geldikten sonra, damadı ve gelinin damat için getirmiş olduğu, damat bohçasını da alarak sağdıçlarıyla birlikte kendi evine götürür. Güvabaşı burada damada bir öğle yemeği verir. Damat yemeğini yedikten sonra, bu evde banyosunu yapar (Develi’ye yakın olan köylerde damat hamama götürülür). Banyodan sonra gerekirse damat biraz uyutulur. Daha sonra güvabaşı damada, gelinin getirmiş olduğu elbiseleri giydirir. Damat giydirilip hazırlandıktan sonra güvabaşı ve damadın sağdıçları bir liste hazırlarlar. Bu listede adı bulunan kişiler güvabaşına çağrılır. Listeye, damadın çok yakın arkadaşı dahi olsa, kına gecesine katılmadan kişilerin adı yazılmaz. Daha sonra damadın arkadaşlarından biri bu listeyi alarak kapı kapı dolaşır ve güvabaşı'nın adını vererek:
-Bu akşam güvabaşı var buyrun, denilerek davet yapılır.
Akşam ezanı okunmadan bir saat kadar önce damat ve sağdıçları eğlencenin yapılacağı odada bir baş köşeye oturtulur. Eve gelen davetliler kapıyı vurduktan sonra, bekar kişiler bekar sağdıca, evli kişiler evli sağdıca dönerek:
-Selâmünaleyküm, beyimiz hayırlı olsun, müsade var mı? diye seslenir.
Sağdıçlar Müsade var buyrun, derlerse gelen davetliler içeri girerek bir köşeye otururlar. Sağdıçlar: Müsade yok, derse; gelen kişi geri çıkar. Ezan okunmadan önce çağrılan herkes güvabaşına gelmiş olur. Bu arada güvabaşı daha önceden hazırlattığı yemekler için sofrayı hazırlatmış olur ve ezan okunduktan sonra herkes sofra başında yerini alır. Yemeğe önce damat başlar. Yemek yendikten sonra herkes yerine çekilir ve eğlence başlar. Eğlence saz çalmasını bilen bir kişi varsa onun çaldığı ezgiler ile oyun oynamak şeklinde veyâ türküler söylenerek olur. Eğer saz çalan kimse yoksa eğlence işi kasetler vasıtası ile yürütülür. Daha sonra güvabaşına katılan kişiler arasında çeşitli seyirlik oyunlar çıkartılılarak eğlence yürütürlür. Seyirlik oyunlara aşağıdaki satırlarda yer vereceğiz.
Güvabaşında, gelen misafirlerden, odanın düzenini ve asayişini sağlamak amacıyla bir muhtar ve iki bekçi seçilir. Bunlardan muhtarın elinde değnek vardır ve muhtar, gelen kişilere türküler söyletir veyâ onlardan oyun çıkartmalarını ister. Güvabaşına katılan davetlilerin gözü sürekli damadın üzerindedr. Damat sağdıçlardan ayrı kaldığı zaman davetliler damadın üzerinde bulunan eşyalardan birini almaya çalışır. Eğer damadın üzerinden herhangi bir eşya alınırsa bu sağdıçlara pahalıya ödetilir. Sağdıçlardan bu eşya karşılığında, yemek, koyun-kuzu, veya para gibi bedeller istenir. Bu yüzden sağdıçlar düğün bitene kadar kesinlikle damadın yanından ayrılmaz.
Oyunlar bittikten sonra yatsı ezanı yaklaşırken namaza gidecek olanlar abdestlerini alırlar. Namaza gitmeyenler ise damat camiden dönene kadar eğlencelerine devam ederler. Bazı köylerde güvabaşına gelen herkes camiye gider. Damat ve camiye gidenler eve döndükten sonra damada kına yakılır. Kimi köylerde bu kına cumartesi gecesi yakılır. Kınadan sonra topluca evden çıkılarak, damat arkada, arkadaşları önde olmak üzere, tekbir getirilerek damadın evine doğru yol alınır. Damadın evine yaklaşıldığında evin büyüklerinden, damadın babası, annesi veyâ abisi kim varsa dışarıya çağrılır. Dışarıya gelen kişiye: Damada ne veriyorsun? diye sorarlar.
Gelen kişi: Bir inek, bir arsa, ev veriyorum, diyerek; durumuna göre damada birşeyler bağışlar. Daha sonra sağdıçlar damadı eve doğru götürürler, bu arada arkadaşları damadı yumruklarlar. Vurma işi damadın heyecanı yatışsın diye yapılır. Damat eve girdirildikten sonra herkes dağılır. Pazertesi sabahı gerdek adeti yerine getirilmiş ise, dikili olan bayrak bir çocuk tarafından indirilerek geline götürülür ve karşılığında bahşiş alınır.
Bugün köylüler, damat ve gelinin yakınları "gelin ardı" olarak gelirler. Bugün gelen herkes gücü yettiği kadar, "sungu " adı verilen hediyelik bir eşya alarak gelin görmeye giderler ve getirdikleri hediyeleri bırakırlar. Oğlan evi de gelen misafirleri hazırlamış oldukları yemeklerle ağırlarlar.
KINA GECESİNDE VE GÜVABAŞI'NDA
ÇIKARTILAN OYUNLAR
YUMRUK OYUNU
Düğün, eğlence ve bayramlarda yetişkinlerin davul-zurna eşliğinde oynadığı, yiğitlik ve dayanıklılık taslanan bir oyundur. Oyun Develi ve köylerinde eskiden çok sık oynanmasına rağmen günümüzde pek oynanmamaktadır. Yumruk oyunu; Yahyalı ilçemizde "Yumruk", Pınarbaşı, Sarız ve Tomarza ilçelerinde "Zuk" veyâ "Zum zuk" adını alırken Develi ilçemizde "Süsün (Boyun) [3]" adını almaktadır.
Oyunun Oynanışı: Geniş bir alanda, düğün, milli günler ve şölenlerde oynanır. Davul zurna eşliğinde kendisine güvenen bir kişi sekerek ortaya çıkar. Ayaklarını açar, başını hafifçe öne eğer. Sağ elini boynuna sol elinide, avuç içi dışarıya dönük olacak şekilde beline koyar ve dik bir vaziyette durur. (Bazı kişiler sol ellerini karınlarına koymakta veya her iki eliyle omuzlarını tutmaktadırlar.) Oyuncu bu şekilde karşısına çıkacak rakibi bekler. Etrafta oyunu seyretmekte olanlardan birisi ..Haydaa..!
diye nara atarak ve sağ elinin yumruğunu sıkarak ortaya çıkar. Oynaya oynaya ortada dikilmekte olan oyuncunun yanına varır ve sıkılı olan yumruğu; başının yukarısında, oyuncunun etrafında döner. Oyuncuya vuracakmış gibi hareketler yapar.
-Sıkı dur!
-Sık Dişini!
-Haydi yallah!
-Allah Allah! gibi sözler söyledikten sonra ya sırtına veya kollarından birinin pazuzuna sıkı bir yumruk vurarak onu yerinden oynatır ve o oyuncunun yerini alarak bu kez kendisi rakibini beklemeye başlar. Bu yumruk vurmalar kimi zamanlar o kadar aşırıya gider ki, oyunu seyretmekte olan seyirciler ve oyunu oynayan oyuncular bazen ikiye bölünebilirler. Hatta öyle ki; bu oyun bir düğünlerde oynandığında taraflar arasında çok sıkı çekişmeler olur. Hiç bir zaman oyun kavgaya çevrilmez.
Köyün yaşlı ve bilge kişileri çıkabilecek olan kavgaları tatlıya bağlarlar. Kimi zamanda yanlış yerlere, çok sert bir şekilde vurmalar, ölümle dahi yol açabilir. Bu yüzden ortaya çıkıp yumruk atacak olan kişinin çok dikkatli olması ve nereye vuracağını bilmesi gerekir. Oyunda baş kısmına, karın kısmına, bel kısmına ve belden aşağı kısma vurulmaz. Vuran kişi yiğitliği bozup el dışında, başka şeylerle (değnek-kemer-ayak gibi) başvurmaz. Oyun bu şekilde devam eder. Yumruk oyunundan hemen sonra bir halaya geçilir.
KAYIŞ OYUNU
Bu oyun ve bu oyunla birlikte "Arı (Vız) oyunu", "Su oyunu", "Tura oyunu", "Culluk Oyunu", "Hacıya Gitme Oyunu", "Askerlik Oyunu", "Gulebiye Yatan Oğlan Oyunu", "Leylek Oyunu", "Berber oyunu" gibi oyunlar Develi köylerinde yukarıda bahsettiğimiz "Güvabaşı" adı verilen damat ve arkadaşlarının düzenledikleri toplantılarda çıkarılırlar. Bu tür toplantılara kesinlikle küçük çocuklar ve belli bir yaştan küçük olan delikanlılar alınmaz.
Kayış oyununu yedi kişi oynar. Bu kişilerden birisi ebe olur. Diğer oyunculardan iki kişi ebenin sağında, iki kişi solunda, bir kişi tam karşısında diz çökerek oturur. Bir kişide, dizlerini karnına çekerek yere yumulur başı yere gelecek şekilde yatar. Ebe sağında, solunda ve karşısında yer almış olan kişilere sağ cenah, sol cenah, veyâ top 1, top 2, top 3 gibi adlar takar. Bütün oyuncuların ellerinde birer kayış yer alır. Ebe: Sağ cenah ateş, dediği anda, sağ taraftakiler ellerinde bulunan kayışla ortada yatan oyuncuya vurur. Ebe: Sağ taraf dursun ön taraf ateş, dediği anda karşısındaki oyuncu kayışı ile vurur. Ebe bu komutları mümkün olduğu kadar hızlı ve şaşırtmalı söyler. Oyunculardan biri yanlış vurduğu anda, yanlış vuran oyuncu bu kez ortaya yatar. Oyun bu şekilde sürer.
ARI (VIZ) OYUNU
Üç kişi ile oynanan bir oyundur. Oyunda bir kişi ebe diğer oyuncular onun sağında ve solunda yer alırlar. Oyuncuların hepside ayaktadır. Ebenin sağında ve solunda yer alan oyuncular, elleri bacaklarına yapışık olarak hazır ol vaziyette beklerler ve yerlerinden hareket etmezler. Ebenin başında bir kasket yer alır.
Ebe iki elinin parmaklarını burnunun iki yanına götürürek orada birleştirir. Kapalı olan burnu ile arının çıkartmış olduğu "vııızzzz" sesini çıkartarak, öne doğru eğilip arını uçuşu gibi belinden bükülüp daireler çizerek, aniden yanında bulunan oyunculardan birinin ensesine veyâ yanağına bir tokat patlatır. Tekrar elini burnuna götürür ve aynı hareketleri tekrarlar ve yeniden yanında bulunanlardan birinin ensesine veyâ yanağına tokat patlatır. Yanında bulunan oyuncular ebe vuracağı anda ondan önce davranıp ebenin kasketine vurup düşürebilirlerse bu kez kasketi düşüren kişi ebe olur. Oyu bu şekilde uzun bir süre devam eder.
SU OYUNU
Bu oyunu altı kişi oynar. Oyuna katılan herkese, ebede dahil olmak üzere, akla kolay gelmeyecek bir meyve adı verilir. Bu altı kişiden biri ebe olur. Herkes namaz kılar gibi dizlerini altlarına alarak oturur. Ebe:
-Elma yattı kalktı armut, der.
Armut kimin adıysa o kişi başını ortada bulunan yastığa koyup kaldırarak.
Armut yattı kalktı kiraz, der. Armut adını alan bu kişinin söylediği ad, oyunu oynayan kişilerin arasında yoksa bu kişiye ceza olarak, bir bardak su içirilir. Oyun bu şekilde sürer gider. Oyunculardan biri aldığı cezalardan dolayı suyu içemeyecek duruma gelince bu sefer bartakta bulunan su, o oyuncunun üzerine dökülür.
CULLUK (HİNDİ) OYUNU
Güvabaşında oynanan bu oyunda dört, beş kişi yer alır. Oyunda bir kaç kişi culluk olur ve dört elli olmak üzere yere çökerler, bunların üzerine geniş bir battaniye örtülür. Oyunculardan bir kişi "culluk çobanı" bir kişide "culluk sahibi" olur. Çoban elinde bulunan sopa ile cullukları yayıyor gibi ortalıkta dolanır. O arada cullukların sahibi, culluklar iyi beslenmiş mi diye kontrol etmek için çıkıp gelir. Çobana: Şu çullukları bir öttür de bakıyım iyi beslenmişler mi? der.
Çoban eğilerek battaniyenin altına girer ve önce kendisi güçlü bir sesle "gulu gulu...." diye ses çıkararak öter. Arkasından culuklar zayıf bir sesle ötmeye başlarlar. Cullukların sahibi, Cullukların iyi ötmediğini görerek, çobana:
-Culluklar üşümüş, iyide beslenmemişler. Üzerinde ki ceketini çıkarda üzerlerine ört, der.
Çobanda ceketini çıkartarak örter. Culluk sahibi bırakıp gider. culluk sahibi gittikten sonra çoban elinde bulunan sopa ile:
Niye iyi ötmüyorsunuz? Diyerek cullukları bir güzel döver. Bir süre sonra cullukların sahibi yeniden gelir ve aynı şekilde cullukları öttürmesini ister. Culluklar iyi ötmezse, culluk sahibi yeniden çobandan cullukların üzerine, çobanın üzerinden bir giysisini örtmesini ister. En son gelişinde çobandan aynı şeyi tekrar yapmasını ister ve culluklar iyi ötmezse, bir atlet ve donla kalmış olan çobana:
Şu cullukların yanına bir giriver bakayım, der.
Çobanın battaniyenin altına girmesiyle beraber, battaniyenin altında bulunan culluklar, çobanın üzerine atlar ve ellerinde bulunan boya ile kendilerini durmadan döven çobanın her tarafını bir güzel boyayarak onu cezalandırırlar.
BERBER OYUNU
Hazırlık: Bu oyun, bir berber, bir çırak, bir müşteri olmak üzere üç kişi arasında oynanır. Oyun toplumsal uygulamalara dayanan bir oyundur. Daha çok kına gecelerinde, güvabaşı toplantıların da ve şenliklerde oynanır. Oyuna başlamadan önce hazırlık yapılır ve soba maşası, süpürge, un, kayış, keven, su, havlu, sandalye, önlük gibi malzemeler hazırlanır.
Oyunun Oynanışı: Müşteri (sakallı kişiler tercih edilir) selam vererek berberin bulunduğu yere gelir. O anda çırak koşarak hemen müşteriyi karşılar ve sandalyeye oturtur. Hemen döşüne bir önlük bağlar ve elinde bulunan kayışı müşterinin boynuna bağlar. Eline ustura olarak kullanacakları maşayı alarak, kayıştan tutar ve müşterinin bir ayağına basarak, maşayı kayışın üzerinde bir ileri bir geri olmak üzere kaydırarak bileyliyormuş gibi, her seferinde maşayı "şak" diye müşterinin çenesine vurur.
Müşterisinin hazır olduğunu gören berber, çırağını bir kenara iterek karşısına geçer ve eline aldığı süpürgeyi suya batırıp ıslattıktan sonra tekrar una batırıp müşterisinin yüzünü fırçalıyormuş gibi yapıp bir güzel unla sıvar. Daha sonra keveni eline alarak iyice köpürtüyormuş gibi yaparak müşterisinin yüzünü bir güzel kevenle fırçalar. Çırağını yanına çağırarak usturayı ister. Önce kendi yüzünde deniyormuş gibi yapar ve bu usturayı iyice bileyliyememişsin, diyerek çırağına bir tane yapıştırır.
Usturayı elinden alır, müşterinin ayağına basar ve kayışı tuttuğu gibi sıkıca çekip müşterinin boğazını sıkarak, bu kez kendisi usturayı kayışın üzerinde bir ileri bir geri kaydırıp, maşayı müşterinin çenesinde şaklatarak bileyler. Bileyleme işlemi bittikten sonra müşterisinin kıllarını maşanın arasına sıkıştırıp çekerek tıraş ediyormuş gibi yaparak, her seferinde; müşterinin kıllarını çekip ona acı vererek bir güzel tıraş eder.
GÜLEBİYE YATAN OĞLAN
Oyunu ebeyle birlikte beş kişi oynar. Herkesin elinde mendilden çok sıkı bir şekilde sarılmış bir tura bulunur. Yere bir kişi yattıktan sonra, üzerini bir battaniye ile kimseyi görmeyecek şekilde örterler. Ebe bir kişiye;
-Buna bir tura vur, der.
Ebenin işaret ettiği kişi çok sıkı bir şekilde yerde yatan adama elindeki tura ile yapıştırır. Daha sonra, ebe yatan kişinin kafasını açar ve parmağı ile çevresindekileri göstererek şu dörtlüğü söyler.
Gülebiye yatan oğlan
Uykulara batan oğlan
Sana biri tura vurdu
İlle şu ille şu,ille şu der, ve kendisine vuran kişiyi bilmesini ister. Yerde katan kişi kendisine vuran kişiyi bilirse yerde yatmaktan kurtulur ve yerine, kendisine vuran kişi geçer. Eğer bilemezse bilinceye kadar tura ile dayak yemeye devam eder.
DEVE OYUNU
Deve oyunu daha çok kına gecelerinde çıkartılan bir oyundur. Oyun günümüzde çok azda olsa oynanmaktadır. Eskiden daha çok davul zurna eşliğinde oynanan bu oyun Develi köylerine, modern çalgıların girmesiyle unutulmaya başlanmıştır.
Hazırlık: Oyunda dört kişi veya altı kişi yer alır. Oyunu oynayacak olan kişiler kendi aralarında önce bir deve maketi hazırlarlar. İçerisine iki kişinin girebileceği bu ağaç maketin, üzerine örtü, kilim ve çul gibi şeyler örtülür. Devenin başı için sap kullanılır. Göz yerlerine iri boncuklar, ağız kısmına da bir iğne yerleştirilir. Devenin başı oynayacak şekilde yapılır. Boyun kısmına da öndeki kişinin önünü görebileceği bir delik açılır. Oyunculardan biri yüzünü boyayarak arap kılığına, diğeri ise gelin kılığına girer.
Oyun: Tüm hazırlıklar yapıldıktan sonra maketin altına iki kişi girer. Öndeki kişi devenin başını sağa-sola, öne geriye doğru oynatır. Devenin üzerine de bir çocuk oturtulur. Oyunculardan biri deveyi çeker. Davul-zurna'nın eşliğinde büyük bir kalabalık ile önce damadın yakınlarından başlanarak, türküler eşliğinde, deve çökertilir. Burada müzik eşliğinde gelin ve arap oynamaya başlar.
Bahşiş alınıncaya kadar deve buradan kaldırılmaz. Bahşiş alındıktan sonra damadın diğer yakınları da birer birer dolaşılır. Bu arada deveye veya deveciye takılan olursa, devenin başını idare eden kimse devenin başını öne eğerek, deveye sataşan kişiye ağzındaki iğneyi batırır. Deve, damadın bütün akrabalarını dolaşıp, bahşişini aldıktan sonra, oyun bırakılır. Oyuncular ise topladıkları bahşişleri aralarında bölüşür veyâ davul zurnacıya verirler.