|
DİKKATHARARET YÜKSELİYOR
Farkında mısınız bilmiyorum, bir hâller olmaya başladı bize. Gülmemize bir hâller oldu, ağlamamıza bir hâller oldu. Eğlenmemiz değişti, öfkemiz değişti, sevgimiz değişti. Ama bütün bu değişikleri kimse görmüyor da iklimlerimiz değişti diye bir feryat, bir figān tutturulmuş gidiyor. Ve hemen herkes bu koroya bir ses tonuyla katılıyor. Öyle olunca da sadece: “Isınıyoruz, yanıyoruz!” korosunun sesi çıkıyor. “Neden yanıyoruz, niçin ısınıyoruz?” şeklinde soru cümlesi kuranların sesleri ise çok kısık kalıyor ve neredeyse hiç duyulmuyor. Basın feryat ediyor: “Kış geldi, geçti; kar yağmıyor!” diye. Yağdığı zaman ne diye bağırıyorlardı hatırlayanınız var mı? Ben hatırlatayım: “Beyaz kâbus hayatı felç etti, kâbus geri döndü, beyaz çile…” –İyi günler beyefendi.
–İyi günler efendim, buyurun.
–Konuşabilir miyiz biraz?
–Ne konuda abi?
–Havadan, sudan işte.
–Zaten hep havadan, sudan konuşuyoruz, buyurun konuşalım.
–Havaların dengesi neden bozuldu acaba?
–Bozulmuş mu havaların dengesi?
–Yağışların azaldığı söyleniyor ya.
–Niye abi, yağışlar o kadar da az değil ki.
–Sizce yeterli mi yani bu yağışlar?
–Çok olunca da sel oluyor.
–Kar da az yağıyor. İklimler gerçekten değişti mi?
–Yoo bence iklimler yerinde duruyor. İlkbahar, yaz, sonbahar, kış. Nasıl, unutmamışım değil mi?
–Yok canım harikasınız. Ama: «Kışın kar yağmıyor!» dendi, buna ne diyeceksiniz?
–Yağmaz tabiî ki, küstürdüler onu.
–Küstürdüler mi? Kim küstürdü? Niye küstürdü?
–Yavaş kardeşim ya, makineli gibi soru soruyorsun. Sırasıyla başlıyorum. İstanbul’a yoğun bir kar yağmıştı da kar için söylemediklerini bırakmadılar. Ne kâbusluğu kaldı, ne de çileliği. Millet küstürdü tabiî ki.
–Peki, Anadolu’nun ne suçu var?
–Anadolu’da da yağmurlar sele dönüşünce felâket senaryoları yazılmaya başladı. Herkes «alt» yapıya bakmadan, «üst» yapıyı suçladı.
–Kar küser mi abi? Kar insan değil ki.
–Evet, kar da küser. «Kardan adam» diye bir şey duymadın mı?
–İyi de kardan adamların da duygusu da mı var?
–Olmaz mı? Nice «adamım» diye gezinenlerden daha adamdır kardan adam.
–Ne bileyim biraz böyle soğuk gibi duruyor gibi gelmişti bana ama.
–Sen onun öyle soğuk durduğuna bakma. O kömür gözlerin, havuç burnun ve hasır şapkanın yanı sıra göremediğimiz mangal gibi bir yürek var onlarda.
–İlginç. Peki dünyadaki genel ısınmayla ilgili görüşlerinizi alabilir miyim?
–Vereyim hemen. Bence dünyada değil de insanlarda bir ısınma var.
–Anlayamadım. Biraz açar mısınız?
–İnsanlar acayip derecede hararetli. Herkes burnundan soluyor.
–İyi de bunun yağışlarla ne alakası var?
–Olmaz olur mu tabiî ki var. İnsanlarda hararet yükselince daha çok su harcaması yapıyor. Bu sefer de daha az su buharlaşıyor ve tabiî olarak daha az yağış oluyor.
–Mantıklı gibi görünüyor ama…
–Aması maması yok. İnsanlardaki hararet dünyadaki hararetten tehlikelidir. Meselâ insanlar burnundan solumaya başlayınca hava daha fazla kirleniyor. Dolayısıyla ağaçlar da havayı temizlemek için fazla mesaiye kalıyorlar. Zaten personel sayısı da gün geçtikçe azalıyor gariplerin.
–Kimin personel sayısı abi?
–Kimin olacak ağaçların tabiî ki? Onlar da insanların hararetinin sonucu olarak habire azalıyorlar.
–Şimdi o zaman esas mesele dünyanın harareti değil de insanların harareti öyle mi?
–Evet, aynen öyle. Hatta 80 model hacı Murat’ın hararetinden bile daha tehlikeli.
–Teşekkürler beyefendi.
–Ben de teşekkür ederim.
Dünyanın hararetini düşürme konusunda belki elinizden pek fazla bir şey gelmiyor olabilir. Ama insanların hararetini düşürmek için yapabileceğimiz o kadar çok şey var ki. Yeter ki kendimize bakmasını bilelim. Aman hararetinize dikkat edin.
Yazar: Mahmut Alpir
|
|
|
|