Araştırma sonuçlarına göre, günümüzde, kişi başına düşen enerji tüketimi ülkeler açısından bir gelişmişlik göstergesi olarak kabul ediliyor. Özellikle petrol ve doğal gazın, dünyada sadece belirli bölgelerde bulunan kaynaklar olduğunu belirten uzmanlara göre, bu konuda yeterli kaynağa sahip olamayan ülkelerde dışa bağımlılık kaçınılmaz oluyor. Su Dünyası isimli derginin yayınladığı raporda, Türkiye'de bu oranın OECD ve Avrupa ülkelerinin oldukça gerisinde kaldığını belirten uzmanlar, enerjinin artık emek, sermaye ve hammadde olarak sıralanan klasik 3 üretim faktörüne dördüncü bir faktör olarak eklendiğini belirtiyor. Araştırma sonuçlarına göre, dünyada nüfus artışı, şehirleşme, sanayileşme ve teknolojinin yaygınlaşmasına paralel olarak enerji tüketimi de sürekli olarak büyürken, enerji aynı zamanda ekonomik ve sosyal kalkınma için temel girdilerden birisi olarak kabul ediliyor. Bu sebeple de ülke yönetimleri için toplumun, ekonominin ihtiyaç duyduğu enerjiyi kesintisiz, güvenilir ve ucuz yollardan temininin büyük zorluk haline geldiğini belirten uzmanlar, "Üretimin ancak enerji ile mümkün olduğu göz önüne alındığında ülkelerin kalkınma hızlarını devam ettirebilmeleri açısından enerji arzının sürekliliği ve güvenilirliği vazgeçilmez bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Enerjiyi, fiziksel bir sistemi ayırt eden sistemin tüm iç dönüşümleri sırasında aynı değeri koruyan büyüklük olarak tanımlanmayan bilim dünyası, gündelik insan ihtiyaçlarının göz önüne alındığında, enerjinin temel olarak dönüşüme dayandığını söylüyor" dedi. İnsanoğlunun, var olduğundan beri, bir yandan mevcut enerji kaynaklarını en iyi şekilde nasıl kullanabileceğini düşünüp yeni teknolojiler geliştirmeye çalışırken, bir yandan da kaynaklara yenilerini eklemeye çalıştığını belirten uzmanlar, enerji üretimine dönük tüm çabalarda asıl olarak bir enerjiden daha yüksek nitelikli başka bir enerji biçiminin, genel olarak elektrik enerjisi elde etmeye yönelik olduğunu savundu.
ELEKTRİK ÜRETİMİNDE KULLANILAN KAYNAKLAR Elektrik üretiminde kullanılan birincil kaynaklar, yenilebilir enerji kaynakları ve yenilenemeyen enerji kaynakları olarak iki gruba ayrılıyor. Uzmanlara göre, yenilebilir kaynaklarsa hidrolik enerji, güneş enerjisi, rüzgar enerjisi, jeotermal enerji, hidrojen enerjisi, bioenerji olarak kendi içinde sınıflandırılıyor. Uzmanlar, enerji kaynaklarını şu şekilde tanımlıyor: Hidrolik enerji: Tarihin erken dönemlerinden beri, elektrik çağından önce, su gücü mekanik enerjinin güvenilir bir kaynağı ola gelmiştir. Su, insanlığın bildiği en eski kaynaklardan biridir. Su gücü, elektrik üretme aracı olarak 1880'lerden beri de başarılı ve ekonomik olarak kullanılmaktadır. Uzmanlar, hidrolik enerjinin yenilebilir, temiz, uzun ve ekonomik ömürlü, yüksek verimli, yüksek yan faydalı (sulama, içme suyu, taşkın koruma ve reaksiyon) bir enerji türü olduğunu ileri sürüyor. Bilindiği üzere elektrik, suyun barajlarda toplanması ve hareket gücünün büyük jeneratörler aracılığıyla elektrik enerjisine dönüştürülmesiyle elde edilmektedir. Dünya çapındaki araştırmalar, hidroelektrik enerji üretiminde Kanada'nın 1. sırada, ABD'ninse 2. sırada yer aldığını kaydetmektedir. Özellikle gelişmiş ülkelerin hidrolik potansiyellerinin çok büyük bölümünü kullanıma açmış olduklarını söyleyen uzmanlar, Türkiye'nin hidrolik potansiyel kullanımlarını geliştirmeye devam edebilecek konumda olduğunu savunuyor. Güneş enerjisi: Güneş enerjisini, güneşin çekirdeğinde yer alan füzyon süreciyle açığa çıkan ışıma enerjisi olarak tanımlayan bilim dünyası, güneş enerjisinin hidrojen gazının helyuma dönüşmesi şeklindeki füzyon sürecinden kaynaklandığını belirtiyor. Güneş enerjisi teknolojilerinin yöntem, malzeme ve teknolojik düzey açısından çok çeşitlilik gösterdiği yönündeki araştırmalarla ısıl güneş teknolojileri ve güneş pilleri olarak ikiye gruba ayrılıyor. Ancak, güneşten elektrik enerjisi üretmek güneş pilleriyle tüm dünyada çok pahalıya mal olduğundan dünya elektrik üretimindeki payı da çok küçüktür.
RÜZGAR ENERJİSİ Rüzgar enerjisi: Rüzgar enerjisinin, ısıları farklı olan hava kütlelerinin yer değiştirmesiyle oluştuğu tanımlarken, araştırmalar rüzgar değirmenleri kullanılarak rüzgarın gücünden yararlanılmasının milattan önceki yıllara dayandığını gösteriyor. Kayıtlar 1890 yılına ilerlediğinde rüzgar gücünden ilk elektrik üretimini gerçekleştiren ülkenin Danimarka olduğu görülüyor. Sistemin jeneratöre bağlı türbin milinin rüzgarla döndürülmesi esasına dayandığını söyleyen uzmanlar, "Şebekeye bağlı rüzgar santralleri genellikle birden çok türbin içeren rüzgar çiftlikleri şeklinde kurulmaktadır. Bu santrallerin elektrik iletim hatlarına yakın yörelerde kurulması ve yöredeki trafo kapasitesinin santrale uygun olması gerekmektedir. Ancak rüzgar enerjisini elektrik enerjisine dönüştüren teknoloji büyük sermaye gerektirmektedir. Bu sebeple uzmanlar, İngiltere, İrlanda ve Fransa gibi ülkelerde çok fazla desteklenmediği belirtti. Dünya rüzgar enerji potansiyelinin, 50 derece kuzey ve güney enlemleri arasındaki alanda 26 000 TWh/yıl olduğu tahmin edilmektedir. Bugün için dünyadaki toplam rüzgar enerjisi kurulu gücü 12 300 MW' olarak biliniyor. Ancak rüzgar da güneş gibi belirli yerlerle sınırlı bir enerji kaynağıdır. Bunun yanında iletim meselesi sebebiyle santralin yerleşim yerlerine yakın olması gerektiğinin altını çizen uzmanlar, ancak türbinlerin çalışması sırasında çıkardıkları yüksek sesin insanlar için problem oluşturduğunu ifade etti. Jeotermal enerji: Jeotermal enerji, yerkabuğunun çeşitli derinliklerinde birikmiş ısının oluşturduğu, sıcaklıkları sürekli olarak bölgesel atmosferik ortalama sıcaklığın üzerinde olan çevresindeki normal yer altı ve yerüstü sularına göre daha fazla erimiş mineral, çeşitli tuzlar ve gazlar içerebilen sıcak su buharı olarak tanımlanıyor. Araştırmacılar, sıcaklığın uygun olduğu hallerde jeotermal enerjiden elektrik üretiminde faydalanıldığını belirterek bugün için dünyada toplam elektrik kurulu gücünün 8 274 MW olduğunu açıkladı. Elektrik üretiminde kullanılan jeotermal santral tiplerini, kuru buharlı santraller, buhar ayırmalı santraller, Binary-Kalina çevrim santralleri, faz dönüşüm-binary çevrim kombine santralleri, hibrid jeoterm santralleri, toplam akış sistemi santralleri olarak gruplandıran uzmanlar, jeotermal enerjinin en önemli dezavantajını, doğal şartlar sebebiyle ekonomik olarak kullanım alanlarının sınırlı olması şeklinde belirtti. Ayrıca, yeryüzüne çıkan jeotermal akışkanda bulunan bor, iyot gibi tehlikeli maddelerin çevre kirliliğine sebep olduğuna dikkat çeken uzmanlar, diğer bir problemin de bu akışkanın çok çabuk kabuklaşarak kuyuları tıkadığını, dolayısıyla zararlı maddelerin temizlenmesi ve kuyuların açılması için yüksek harcamalar yapılması gerektiğini ifade etti. Hidrojen enerjisi: Bilim, hidrojeni bir birincil ya da doğal gaz enerji çeşidi olmayıp, bir başka enerji tüketilerek elde edilen sentetik yakıt durumundaki enerji taşıyıcısı olarak tanımlıyor.
HİDROJEN GAZI Hidrojen gazının farklı yöntemlerle elde edildiği gibi su, güneş enerjisi veya onun türevleri olarak kabul edilen rüzgar, dalga ve biokütle ile de üretilebildiğini bildiren araştırmacılar, "Yakıt pilleri yakıt olarak hidrojen kullanırlar. Ancak hidrojen yanıcı ve patlayıcıdır. Ayrıca hidrojen sağlamak ve depolamak hem zordur hem de pahalıdır" açıklamalarını yaparak, şu uyarılarda bulundu: "Mevcut örnek projelerin maliyetleri öngörülenin neredeyse 10 katını bulmuştur. Periyodik bakımın yanı sıra yakıt pili kümeleri ve katalizörleri yaklaşık olarak her beş yılda bir değiştirilmelidir. Bu zorunluluk da diğer santrallerde olmayan bir yük getirmektedir. Hidrojenin bir enerji kaynağı olarak kullanımı için erken olup, uzun bir araştırma süreci gerekmektedir." Bioenerji: Bioenerjinin, biogaz, biodizel ve gazlaştırma sonucu ede edildiğini söyleyen uzmanlar, bu kaynakların sağlanmasının fosil kaynak sağlanmasından daha pahalı olduğunu belirterek sözlerine devam etti: "Ayrıca dürşük enerji yoğunluğuna sahip ham biokütle kaynakları direk olarak yakıldığı takdirde, çok düf'fdnı belirten uzmanlar, enerji üretimine döşük randıman sağlar ve iç ve dış mekanlarda yüksek seviyede hava kirliliği oluşmasına sebep olur. Kötü koku, gürültü, patlama riski, CO zehirlenmesi, akıt gaz ve pis su çıkışı da dezavantajlar arasında sayılmaktadır. Kısaca bioenerji, problemleri henüz çözülmemiş ve kontrol altına alınamamış bir enerji türüdür." Yenilebilir enerji kaynaklarının dışında yenilenemeyen enerji kaynakları olarak da kömür, petrol, doğal gaz gruplandırılıyor. Kömür: Araştırma sonuçlarına göre kömür, milyonlarca yıl önce yaşamış olan bitkilerin oluşturduğu bir fosil yakıttır. Yanması sonucu kükürt dioksit, nitrojen oksit ve hidrokarbonlar açığa çıkar. Dünyada 984.2 milyar ton kömür rezervi bulunmaktadır. Dünya enerji üretiminde, 2000 yılında yüzde 42 olan kömürün payının 2020 yılında yüzde 48'e yükseleceği tahmin edilmektedir. Elektrik enerjisi üretiminde kullanılan sistem araştırmalarına bakıldığında; yüzde 64'lük bir oranla termik santraller başta gelmektedir. 1960'lara kadar kömür dünyanın temel enerji kaynağıydı, 1960'ların sonlarında bu liderlik petrol tarafından devralınmıştır. Petrol: Petrol; gaz, sıvı ve katı halde bulunan hidrokarbonlara verilen genel addır. Sıvı hidrokarbonlara ham petrol, gaz halindekilere doğal gaz, katı olanlara ise bileşimlerine göre asfalt-parafin veya bitüm adı verilmektedir. Yine araştırmalar gösteriyor ki; dünya petrol rezervi 1046.4 milyar tondur. Bu toplam rezervlerin sadece 362.8 tonu Avrupa ve Rusya dahil, Kuzey Amerika, Orta Amerika ve Afrika'da bulunmaktadır. Geri kalan 683.6 milyar ton Orta Doğu ülkelerinde bulunmaktadır. Doğal gaz: 1970'li yıllardan sonra petrol fiyatlarındaki aşırı artışla enerji sektöründeki yerini genişleten doğal gazın da 150.19 trilyon metreküp rezervi olduğu tahmin edilmektedir. En büyük rezervin Rusya'da bulunduğuna dikkat çeken araştırmacılar, başta İran olmak üzere ABD, Suudi Arabistan ve Katar'ın sırayı izlediğini kaydetti. |